İngiliz roman ve deneme
yazarı Nick Hornby, bir futbol ve taraftarlık başyapıtı olan “Futbol Ateşi”
adlı kitabında 14 Eylül.1968 günü babası ile ilk kez gittiği Arsenal-Stoke City
maçında penaltı golüyle galip gelen Arsenal’e, ömür boyu sürecek şekilde nasıl abayı
yaktığını anlatır. Hornby, futbol aşkını şu cümlelerle ifade eder:”Sonraları
kadınlara nasıl aşık olduysam, futbola da öyle aşık oldum: Ansızın, açıklanamaz
bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir
nebze bile düşünmeden”.[1]
Bu irrasyonel bağlılık
benim için de aynen Hornby gibi babamla gittiğim ilk maçta, Galatasaray’ın
zamanın devlerinden Macar şampiyonu Ferençvaroş önünde 4-0’lık bir zafer
kazandığı 11 Eylül 1963[2]
Çarşamba günü temel attı. (Nick Hornby ilk maçında 11 yaşındaymış, ben henüz 10
bile değildim).
O gün takımlar sahaya
çıktıklarında duyduğum tarif edilemez heyecanı çok iyi hatırlıyorum. Pertev
Tunaseli ve Halit Kıvanç’ın radyodan yaptıkları detaylı tasvirler ve gazetelerden
kesip özel defterlerime yapıştırdığım fotoğraflar sayesinde tüm özelliklerini ezberlediğim
ve zihnimde ikonlaştırdığım Galatasaraylı futbolcularla nihayet aynı ortamdaydım
ve bunun müthiş sevincini yaşıyordum. Bugün, 50 yılı aşkın bir süre sonra bile,
ad ve soyadlarıyla sayabilirim benim için mistik bir değere sahip olan o
kadroyu.[3]
Gazetelerden takip ettiğim Ferençvaroş’tan da Albert’i[4]
merak ediyordum, bir de solaçıkları Dr. Feynvesi’ye gizli bir hayranlık
duyuyordum. “-Hem futbolcu hem de doktor, bu ne müthiş bir adam” diye düşündüğümü
gayet iyi hatırlıyorum.
Maçın ilk devresi Kral
Metin’in golüyle 1-0 bitti. Golü maalesef hiç göremedim, herkes ayaktaydı,
boyum yetmiyordu, ayrıca biz deniz tarafındaydık, gol gazhane tarafındaki
kaleye olmuştu. İlk devrede hatırladığım diğer olay Albert’in sakatlanıp
sahadan çıkması ve Ferençvaroş’un on kişi kalmasıydı.[5]
Buna çok üzülmüştüm, demek ki ben fanatik değil, futbolsever bir taraftar
olacaktım! İkinci devre fırtına gibi esti Galatasaray. Önce Bahri ve Tarık attı.
Son golü ise penaltıdan Kral Metin...
Sonuçta, ilk deneyimimde
Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında Ferençvaroş gibi zamanın bir futbol devi
önünde kazanılmış 4-0 lık bir zaferi stadyumda takımımla birlikte yaşamıştım. Maç
sonunda 11 kahraman bulunduğum tribünün önüne gelip taraftarları (artık bizi
diyebilirdim) selamladığında, ömür boyu dönüşü olmayacak biçimde iflah olmaz
bir Galatasaray ve futbol tutkunu olmuştum.
Sonraları Ali Sami ve
Emin Bülend Bey’lerin mektebinde amansız bir hastalığa dönüşecek bu bağlılığım,
zaman içinde inişli çıkışlı dönemler geçirmiş olsa da, yarım asırdır sürüp
gitmekte; Nick Hornby’nin ifadesiyle, “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa
yormadan”...
E.Ülgen, 01.08.2014
E.Ülgen, 01.08.2014
[1]
Nick Hornby, “Futbol Ateşi” (“Fever Pitch”, tercüme eden Bağış Erten), Sel
Yayıncılık, 2010, s.13
[2]
Tarihe bakıldığında, maçın Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hukuki
temelini oluşturan tarihi Ankara antlaşmasından bir gün önce oynandığı
anlaşılıyor. Trajik bir tespit: aradan
geçen 50 yılı aşkın sürede Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerindeki ilerleme Galatasaray’ın Avrupa’da kat ettiği yolun oldukça
gerisinde kaldı.
[3]
turgay şeren, candemir berkman, ahmet berman, mustafa yürür, talat özkarslı,
kadri aytaç, tarık kutver, ayhan elmastaşoğlu, bahri altıntabak, metin oktay,
uğur köken
[4]
Florian Albert, Şili’de yapılan 1962 Dünya Kupasında 4 golle gümüş ayakkabı
almıştı. Tüm zamanları en zarif futbolcuları arasında kabul ediliyor.
[5]
Henüz oyuncu değiştirme kuralı getirilmemişti. Sakatlık gibi zorunlu hallerde
bile takımlar oyuna eksik sayıda oyuncu ile devam etmek zorundaydılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder