8 Nisan 2016 Cuma

- Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez-

Sezon başında İtalyan Teknik Direktör selefinin raporuyla onu kadro dışı bırakıyor. Bir de pespaye gerekçe yapıştırıyor eylemine: “kılık kıyafeti ve göbeği (!) üst düzey bir futbolcuya yakışmıyor.” Cümle aleme duyurulan ve yalanlanmayan böyle bir aşağılanma karşısında aynı ortamda kalıp mücadeleye devam etmek kolay mı? Ama “Reyiz” bu! Müthiş bir inanç ve özgüvenle PAF takımda çalışmasını sürdürüyor, kendisini hazır tutuyor. Soranlara kadro dışı bırakılma nedenini bilmediğini ve yönetimden hiç kimsenin kendisiyle konuşmadığını söylüyor, ortalıkta dolaşan tüm aşağılayıcı rivayetlere aldırmadan. Sonra bir gün takıntılı İtalyan teknik direktör gönderiliyor ve her nasılsa “Reyiz”  “derbederlik ve göbekli olmak” suçlarından (!) beraat ederek takıma dönüyor. Bir dönüyor, pir dönüyor. Yerine alınanların hiçbirinin esamesi okunmuyor.
     Sabri “Reyiz” hiçbir zaman bir yıldız sayılmadı belki, ama GS armasına sonsuza dek yerleşen dördüncü yıldızın her beş köşesinin ortağı oldu tek başına, ondan başka beş şampiyonluk (2006, 2008, 2012, 2013 ve 2015) [hatta oynamasa da kadroda yer aldığı 2002’yi de sayarsak tam altı şampiyonluk] yaşamış başka futbolcu yok hâlihazırda ve hatta hatıralarda. Daha da önemlisi, o artık nesli tükenmekte son amigo/futbolculardan. Görünen o ki, taraftar ne hissediyorsa o da sahiden ve fazlasıyla aynı şeyleri hissediyor. Misal, diğer futbolcular araya girmese kendisinden en az 25 cm ve 30 kg fazlası olan GS tribünlerinin sevgilisi (!) kaleci Volkan’ı 2013 Mayıs’ındaki maçta hem de Fener’in sahasında neredeyse dövüyordu! Yine aynı maçta, Emre Belözoğlu’nun ümüğünü sıkarak TV başında maç seyreden taraftarlarının yüreğine su serpen de o! (amigo/futbolcunun fair-play anlayışının da bir sınırı olmalı zaten!) Sneijder gibi bir Dünya starının taraftara üçlü çektirmeye yeltenmesi de, Sabri’nin taraftarla bütünleşme ritueline özenmesi ile açıklanabilir ancak.
     “Reyiz”, 15 senedir Galatasaray A takımında. Ondan önce de 4 sene U21’de oynamış. A Takıma ilk alan Lucescu, daha sonra yerli yabancı tam 13 teknik direktörle çalışmış ve derbederliğine takan halef-selef İtalyanlar hariç hiçbiri ondan vazgeçememiş. 400 kusur resmi maçta yer almış. 44 kez A milli olmuş, diğer kategorileri de sayarsak milli olma sayısı 170!
    Futbol geyiklerinin mezesi, sosyal medyanın eğlence malzemesi “derme-çatma” bir futbolcu (hatta)
kimilerince “Galatasaray’da yeri olmayan bir meziyet yoksunu”  nasıl olur da bu denli büyük başarılara ve inanılmaz devamlılığa ulaşabilir? Neden ondan sadece “babası” Terim ya da “ağabeyi” Hagi değil, Rijkaard gibi duygularından arınmış üst düzey teknik adamlar dahi vazgeçemez? Bunun baş nedeni “Reyiz’in her zaman büyük sürprizlerin kaynağı olması sanırım. Orta diye gönderdiği toplar belki birçok kez anlamsız bir yörünge izliyor veya göz göre göre karşısındaki adamı hedefliyor, ama havada muz izi bırakarak tam gereken yere inip müthiş bir asist olunca da hiç yadırganmıyor. Şutları bazen dağlara taşlara gidebiliyor, ama köşeyi bulan şahane gol vuruşları (2009 Bordeaux maçındaki son dakika golü) ve hatta kullanmadığı sol ayağıyla bile müthiş goller atmışlığı da var (misal, bu sezon Sivas ile yapılan kupa maçı). Ritmi öngörülemeyen sürati ile beklenmedik anlarda, beklenmedik yerlerde, beklenmedik performanslar gösterebiliyor. Bu şekilde rakiplerinin tüm tedbirlerini allak bullak edip, taktiklerini boşa çıkarması onunla çalışan teknik direktörler için vazgeçilmez bir cazibe yaratıyor olmalı. İyi bir kademe ustası aynı zamanda, tabii eğer görev alanını meçhule devredip karşı kale civarında başka işlerle oyalanmıyorsa (misal, son  Fener maçında müsebbibi olduğu düşünülen Kuyt’un golü). Bazen müthiş bir özgüvenle serbest vuruş da atıyor. Trabzon 1461’le yapılan bir kupa maçında, kaleye nispeten uzak bir noktadan yapılacak serbest vuruş için topun başına geçmiş ve eliyle “iki” işareti yapmıştı, “iki numaralı atış”ın ne olduğunu merakla bekleyenler yükselen topun sahayı yanlamasına katedip geriye doğru falso alarak doğrudan taca yöneldiğini görünce gözlerine inanamamışlardı. Buna karşın, en gerekli zamanlarda içindeki cevher ortaya çıkabiliyor aniden. 2012-2013 sezonunda oynanan Bursa maçının son saniyelerinde orta çizginin gerisinden kaptığı topla hareket edip, sağ kanattan tüm yarı saha boyunca büyük bir süratle akmış, rakibinin sağından atıp solundan geçerek ve nihayet kalecinin üstünden müthiş bir aşırtma gol vuruşu yaparak adeta “Messi’leşmişti”. (Tüm bu sahnelerin görüntülerine Google/Youtube’ten kolaylıkla ulaşılabilinir).
Sabri Reyiz ile dalga geçilebilir ( “SaRbi” yazılı forma ile sahaya çıkıp, onu aşağılamaktan zevk duyanlara kendi eliyle [ya da malzemecinin oyununa gelerek] bulunmaz bir malzeme vermişliği de vardır), kaptanlığı elinden alınabilir, hatta kadro dışı da bırakılabilir, üstelik koca koca eski başkanlar fırsat buldukça ona atıp  tutabilir, ama aslolan  hiçbir zaman isminin çizilemediği, hep akıllarda ve son tahlilde takımda kaldığıdır. Ondan vazgeçilememe nedeni sadece tahmin edilemezliği ve sürpriz yaratabilme meziyeti değildir. O, disipliniyle, direşkenliğiyle, yenilgiyi asla kabul etmeyen amigo/futbolcu enerjisiyle ve her şeyden önemlisi yapılan tüm haksızlıklara ve aşağılamalara rağmen nasıl kaybetmediğini kimsenin anlayamadığı özgüveni ve motivasyonu ile de takıma müthiş katkı sağlar.
     Sabri ‘Reyiz’i dört yıldızlı şampiyonluk töreninde sevinç gösterilerinin içinde pek göremedik. Podyuma çıkarken istek üzerine taraftara meşhur üçlüsünü çektirdi ama hepsi o kadar! Hep geride ve kenarda kaldı. Bu direşken amigo/futbolcu  kupanın bir ucundan tutmasının en doğal hakkı olduğunu düşünüyordu herhalde. Ne yazık ki bandını  mesele etmeden devretmiş olduğu  kaptanı ve Trabzon grubunun başı çektiği diğer arkadaşları o kadar düşünceli değildi. Bursa’daki son kupa finalinde de buruktu, üstelik bu son maçta da aksilikler ve tuhaflıklar yine onu bulmaktan geri kalmadı. Sırtına atılan çakıya tepki gösterdi, hakem çakıya saygısızlıktan olsa gerek, sarı kart gösterdi! Birkaç pozisyonda konsantrasyonunu kaybedince, takım arkadaşı Brezilyalı “Pitbull” bile onu seçti üstüne yürüyüp şov yapmak için! Vurun “Reyiz”e!


     Galatasaray yönetimi ve özellikle Hamza hoca ile Cüneyt kaptan bence çok gerçekçi ve örnek bir karar aldı “Reyiz” ile yeni sözleşme imzalamakla. Ona sahip çıktı dosta düşmana karşı, emeğinin ve değerinin karşılığını verdi. Biraz fazla verdiyse de ne gam: yatana oturana para saçılan bu savurganlık ortamında “Reyiz”’e verilen mi gözümüze batacak?  Şimdi, yazılı, görsel ve sosyal  medya birleşmiş, takım içinde tüm sezon boyu yatarak büyük paralar kazananları ya da takıma  katkı sağlamak için kılını bile kıpırdatmayan nice futbol milyonerlerini göz ardı edip  onun sözleşmesi ile uğraşıyor, aklınca “dalga geçiyor” “Reyiz” üzerinden reyting sağlamak için. Onun bu takımın sembolü, ruhu, enerjisi, motoru olduğunu hiç düşünmeden. Vurun “Reyiz”e vurabildiğiniz kadar! Eminim, o her şeye rağmen yeni sezonda da vazgeçilmezliğini sürdürecek.
E.Ülgen, 20.06.2015

Yazarın diğer yazıları:
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder