Sezon
başında İtalyan Teknik Direktör selefinin raporuyla onu kadro dışı bırakıyor. Bir
de pespaye gerekçe yapıştırıyor eylemine: “kılık kıyafeti ve göbeği (!) üst
düzey bir futbolcuya yakışmıyor.” Cümle aleme duyurulan ve yalanlanmayan böyle bir
aşağılanma karşısında aynı ortamda kalıp mücadeleye devam etmek kolay mı? Ama “Reyiz”
bu! Müthiş bir inanç ve özgüvenle PAF takımda çalışmasını sürdürüyor, kendisini
hazır tutuyor. Soranlara kadro dışı bırakılma nedenini bilmediğini ve
yönetimden hiç kimsenin kendisiyle konuşmadığını söylüyor, ortalıkta dolaşan
tüm aşağılayıcı rivayetlere aldırmadan. Sonra bir gün takıntılı İtalyan teknik
direktör gönderiliyor ve her nasılsa “Reyiz” “derbederlik ve göbekli olmak” suçlarından (!)
beraat ederek takıma dönüyor. Bir dönüyor, pir dönüyor. Yerine alınanların hiçbirinin
esamesi okunmuyor.
Sabri “Reyiz” hiçbir zaman bir yıldız
sayılmadı belki, ama GS armasına sonsuza dek yerleşen dördüncü yıldızın her beş
köşesinin ortağı oldu tek başına, ondan başka beş şampiyonluk (2006, 2008,
2012, 2013 ve 2015) [hatta oynamasa da kadroda yer aldığı 2002’yi de sayarsak
tam altı şampiyonluk] yaşamış başka futbolcu yok hâlihazırda ve hatta
hatıralarda. Daha da önemlisi, o artık nesli tükenmekte son amigo/futbolculardan.
Görünen o ki, taraftar ne hissediyorsa o da sahiden ve fazlasıyla aynı şeyleri
hissediyor. Misal, diğer futbolcular araya girmese kendisinden en az 25 cm ve
30 kg fazlası olan GS tribünlerinin sevgilisi (!) kaleci Volkan’ı 2013
Mayıs’ındaki maçta hem de Fener’in sahasında neredeyse dövüyordu! Yine aynı
maçta, Emre Belözoğlu’nun ümüğünü sıkarak TV başında maç seyreden
taraftarlarının yüreğine su serpen de o! (amigo/futbolcunun fair-play anlayışının
da bir sınırı olmalı zaten!) Sneijder gibi bir Dünya starının taraftara üçlü
çektirmeye yeltenmesi de, Sabri’nin taraftarla bütünleşme ritueline özenmesi
ile açıklanabilir ancak.
“Reyiz”, 15 senedir Galatasaray A
takımında. Ondan önce de 4 sene U21’de oynamış. A Takıma ilk alan Lucescu, daha
sonra yerli yabancı tam 13 teknik direktörle çalışmış ve derbederliğine takan
halef-selef İtalyanlar hariç hiçbiri ondan vazgeçememiş. 400 kusur resmi maçta
yer almış. 44 kez A milli olmuş, diğer kategorileri de sayarsak milli olma
sayısı 170!
Futbol geyiklerinin mezesi, sosyal medyanın
eğlence malzemesi “derme-çatma” bir futbolcu (hatta)
kimilerince
“Galatasaray’da yeri olmayan bir meziyet yoksunu” nasıl olur da bu denli büyük başarılara ve
inanılmaz devamlılığa ulaşabilir? Neden ondan sadece “babası” Terim ya da
“ağabeyi” Hagi değil, Rijkaard gibi duygularından arınmış üst düzey teknik adamlar
dahi vazgeçemez? Bunun baş nedeni “Reyiz’in her zaman büyük sürprizlerin
kaynağı olması sanırım. Orta diye gönderdiği toplar belki birçok kez anlamsız
bir yörünge izliyor veya göz göre göre karşısındaki adamı hedefliyor, ama havada
muz izi bırakarak tam gereken yere inip müthiş bir asist olunca da hiç
yadırganmıyor. Şutları bazen dağlara taşlara gidebiliyor, ama köşeyi bulan şahane
gol vuruşları (2009 Bordeaux maçındaki son dakika golü) ve hatta kullanmadığı
sol ayağıyla bile müthiş goller atmışlığı da var (misal, bu sezon Sivas ile
yapılan kupa maçı). Ritmi öngörülemeyen sürati ile beklenmedik anlarda,
beklenmedik yerlerde, beklenmedik performanslar gösterebiliyor. Bu şekilde
rakiplerinin tüm tedbirlerini allak bullak edip, taktiklerini boşa çıkarması onunla
çalışan teknik direktörler için vazgeçilmez bir cazibe yaratıyor olmalı. İyi
bir kademe ustası aynı zamanda, tabii eğer görev alanını meçhule devredip karşı
kale civarında başka işlerle oyalanmıyorsa (misal, son Fener maçında müsebbibi olduğu düşünülen Kuyt’un
golü). Bazen müthiş bir özgüvenle serbest vuruş da atıyor. Trabzon 1461’le
yapılan bir kupa maçında, kaleye nispeten uzak bir noktadan yapılacak serbest
vuruş için topun başına geçmiş ve eliyle “iki” işareti yapmıştı, “iki numaralı
atış”ın ne olduğunu merakla bekleyenler yükselen topun sahayı yanlamasına
katedip geriye doğru falso alarak doğrudan taca yöneldiğini görünce gözlerine
inanamamışlardı. Buna karşın, en gerekli zamanlarda içindeki cevher ortaya çıkabiliyor
aniden. 2012-2013 sezonunda oynanan Bursa maçının son saniyelerinde orta
çizginin gerisinden kaptığı topla hareket edip, sağ kanattan tüm yarı saha boyunca
büyük bir süratle akmış, rakibinin sağından atıp solundan geçerek ve nihayet
kalecinin üstünden müthiş bir aşırtma gol vuruşu yaparak adeta “Messi’leşmişti”.
(Tüm bu sahnelerin görüntülerine Google/Youtube’ten
kolaylıkla ulaşılabilinir).
Sabri
Reyiz ile dalga geçilebilir ( “SaRbi” yazılı forma ile sahaya çıkıp, onu
aşağılamaktan zevk duyanlara kendi eliyle [ya da malzemecinin oyununa gelerek] bulunmaz
bir malzeme vermişliği de vardır), kaptanlığı elinden alınabilir, hatta kadro
dışı da bırakılabilir, üstelik koca koca eski başkanlar fırsat buldukça ona
atıp tutabilir, ama aslolan hiçbir zaman isminin çizilemediği, hep
akıllarda ve son tahlilde takımda kaldığıdır. Ondan vazgeçilememe nedeni sadece
tahmin edilemezliği ve sürpriz yaratabilme meziyeti değildir. O, disipliniyle, direşkenliğiyle,
yenilgiyi asla kabul etmeyen amigo/futbolcu enerjisiyle ve her şeyden önemlisi
yapılan tüm haksızlıklara ve aşağılamalara rağmen nasıl kaybetmediğini kimsenin
anlayamadığı özgüveni ve motivasyonu ile de takıma müthiş katkı sağlar.
Sabri ‘Reyiz’i dört yıldızlı şampiyonluk
töreninde sevinç gösterilerinin içinde pek göremedik. Podyuma çıkarken istek
üzerine taraftara meşhur üçlüsünü çektirdi ama hepsi o kadar! Hep geride ve
kenarda kaldı. Bu direşken amigo/futbolcu kupanın bir ucundan tutmasının en doğal hakkı
olduğunu düşünüyordu herhalde. Ne yazık ki bandını mesele etmeden devretmiş olduğu kaptanı ve Trabzon grubunun başı çektiği diğer
arkadaşları o kadar düşünceli değildi. Bursa’daki son kupa finalinde de buruktu,
üstelik bu son maçta da aksilikler ve tuhaflıklar yine onu bulmaktan geri
kalmadı. Sırtına atılan çakıya tepki gösterdi, hakem çakıya saygısızlıktan olsa
gerek, sarı kart gösterdi! Birkaç pozisyonda konsantrasyonunu kaybedince, takım
arkadaşı Brezilyalı “Pitbull” bile onu seçti üstüne yürüyüp şov yapmak için!
Vurun “Reyiz”e!
Galatasaray yönetimi ve özellikle Hamza
hoca ile Cüneyt kaptan bence çok gerçekçi ve örnek bir karar aldı “Reyiz” ile
yeni sözleşme imzalamakla. Ona sahip çıktı dosta düşmana karşı, emeğinin ve
değerinin karşılığını verdi. Biraz fazla verdiyse de ne gam: yatana oturana
para saçılan bu savurganlık ortamında “Reyiz”’e verilen mi gözümüze batacak? Şimdi, yazılı, görsel ve sosyal medya birleşmiş, takım içinde tüm sezon boyu yatarak
büyük paralar kazananları ya da takıma
katkı sağlamak için kılını bile kıpırdatmayan nice futbol milyonerlerini
göz ardı edip onun sözleşmesi ile uğraşıyor,
aklınca “dalga geçiyor” “Reyiz” üzerinden reyting sağlamak için. Onun bu
takımın sembolü, ruhu, enerjisi, motoru olduğunu hiç düşünmeden. Vurun “Reyiz”e
vurabildiğiniz kadar! Eminim, o her şeye rağmen yeni sezonda da vazgeçilmezliğini
sürdürecek.
E.Ülgen, 20.06.2015
Yazarın diğer yazıları:
Yazarın diğer yazıları:
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde,
üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder