9 Nisan 2016 Cumartesi

Kaleciler - Sahaların Yalnız ve Tedirgin Panterleri -


    


    Tam 150 penaltı kurtarmış, 270 maçta gol yememiş, kalecilik mesleğini kale çizgisine yapışıp kalma tabusundan kurtarıp ceza sahasının topyekün hakimiyetine taşımış bir devrimciyi anarak başlayalım analizimize; Lev İvanovich Yashin’in bazı tarihi maçlarını videodan izlerken, “bu uçan dev sahalarda haksız rekabet yaratıyormuş!” duygusuna kapılmamak mümkün değil.[1] Simsiyah bir kıyafete bürünmüş iri ve upuzun kollu bir gövde, olağanüstü bir çeviklik ile birleşip rakip forvetlere korku ve ümitsizlik salan dev bir “kara örümcek” haline dönüşüyor. Sahibi olduğu bu lakap cuk oturuyor doğrusu! Bir diğer efsane isim ise Gordon Banks; 1970  Dünya Kupasında Pele’nin kafa vuruşuna yaptığı inanılmaz hamle ile futbol tarihine doğa üstü bir enstantane kazandıran, “safe as the banks of england” etiketinin muhatabı sarı kazaklı Panter...  Yüzyılın kurtarışı sayılan bu tarihi pozisyonu defalarca izledim videoda; Pele vuruş için topa yükselirken kalenin diğer köşesinde (sol kenarda) yakalanan Banks topun sağa ve yere çakılacağını öngörerek o noktaya hızla yönelip muhteşem bir çeviklikle Pele’nin kafa vuruşu ile eş zamanlı bir noktasal dalış (“plongeon”) yapıyor ve topla yerde ve köşede inanılmaz bir buluşma sağlayarak golü önlüyor; enfes bir refleks (reaksiyon sürati)[2] örneği; pozisyon öngörüsü, zamanlama, hız ve çeviklik de cabası. [3]Kurtarışından sonra Banks sıradan bir görevi ifa etmişçesine hiçbir sevinç ve kibir gösterisi yapmıyor, hiçbir takım arkadaşının takdirine mazhar olmuyor, ama ödülünü tarih veriyor ona, “yüzyılın kurtarışı” ünvanıyla.  O kadar ki, Pele şöyle demek zorunda kalıyor yıllar sonra: “Futbol yaşamımda 1000 gol attım, ama hala atamadığımla (Banks’in kurtarışıyla) anılıyorum!”
    “Kaleciler doğuştan mı çılgındır, yoksa kalecilik mi onları çıldırtır?” sorusu abartılı bir ifade elbette, ama kalecilerin diğerlerinden daha saldırgan oldukları da bir gerçek. Çoğu zaman yüz ifadelerinden okunabilen bu gerilim, aniden ve sudan sebeplerle serbest kalıverir oyun sırasında; kimi zaman rakip forvetler, kimi zaman hakem, ama gariptir, çoğunlukla takım arkadaşları nasibini alır bu öfke boşalmalarından.  Bruce Grobbelaar’ın, Jens Lehman’ın, Toni Schumacher’in, Oliver Kahn’ın  ve tabii ki Volkan Demirel’in tehlikeli çılgınlıkları saymakla bitmez.  Ama benim “kaleci çılgınlığı” için favori sahnem Salvatore Soviero isimli bir Venedikli’ye ait. 2004 yılında Messina ile yaptıkları maçta kırmızı kart görüyor ve dere kenarında yirmi Bizanslı’yı kıstıran Malkoçoğlu misali rakip kulübeyi darmadağın ediyor tek başına; anlatılmaz, izlenir.[4] Bütün saldırganlıklarına rağmen, futbolun diğer paydaşları tarafından mazur görülmeyi hak edecek bir sürü gerekçeleri var kalecilerin; diğerleri gibi koşup enerji boşaltamıyorlar, 90 dakika boyunca bitmez tükenmez bir endişe yaşıyorlar, bir hata yapmaya görsünler kolay affedilmiyorlar ve en önemlisi kale arkası fanatiklerinin ailelerini de kapsayan iltifat nakaratları (!) ile oyun boyunca baş başa kalabiliyorlar; hoş görmek lazım onları...
     Kalecinin yalnızlığı ve kalesinde sürprizlere açık ve bazen çaresizce bekleyişi bazı yazar ve filozoflar için yaşama dair felsefi bir imge sayılacak kadar etkileyici olmuştur hep. Peter Handke “Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi” [5] adlı klasiğinde onun vuruş sırasındaki ruh hali ile tüm yaşama yayılmış bitmez tükenmez insani kaygıları özdeşleştirir. Kalecilik ile yaşam arasındaki anlam köprüsünün en veciz ifadesi, Cezayir’de üniversite takımında üst seviye kalecilik yapmış olan Albert Camus’e aittir: “-Top hiçbir zaman beklendiği yönden gelmiyor. Bu bana hayatta çok yardımcı oldu.”
      Kalecinin gözleri iletki, vücudu ise gönyedir. Doğru pozisyon almak için topla direklerin oluşturduğu üçgenin kenar ortayını çizer zihninde, ayrıca birçok pozisyonda forvetlerin vuruş açısını daraltması da hayati derecede önemlidir; üçgenlerle, açılarla uğraşır durur maç boyunca. Bu ölçme biçmeler Peter Handke’ye göre yaşam kaygılarını çağrıştıran tuhaf ve telaşlı hareketler yaptırır ona rakibin atakları sırasında. Handke’nin ifadesiyle: “rakip hücumu sırasında izleyici için top yerine kaleciye bakmak çok ilginçtir, çünkü elleri kalçalarında öne koşuşunu, arkaya koşuşunu, bir sola, bir sağa eğilip ileriye bakışını, beklere bağırışını görmeye değer.”  
     Havalanıp topu def ettikten sonra yere düşerken bile zihni karışıktır kalecinin, öncelikle sakatlanmamak için usturuplu bir yumuşak iniş sağlamalıdır, yere indikten sonra da işi bitmez, derhal hareketlenmeli, çevredeki herkesten daha hızlı olarak ikinci, üçüncü hamleleri de yapmalıdır. Ayrıca, sadece elleri değil, ayakları ve gövdesi de topla kale arasında bir bariyer olmak üzere eğitilmiş olmalıdır. Mal Peet, kaleciliğin kurgu romanı olarak nitelenebilecek “File Bekçisi”[6] adlı eserinde bu eğitimin ne denli zorlu süreç olduğunu hayali kahramanı El Gato (Kedi) isimli süper kalecinin sürükleyici ve heyecan dolu hikayesiyle ortaya koyar. Kaleci, vucudunun her santimetrekaresini oyuna cengaverce amade eden tek adamdır sahada.
     Rakip forvetlerin derin bir topla tüm defansı arkasına alıp bomboş ve cepheden kalesine doğru aktığı pozisyonlar kabullenilemez bir tehdit unsurudur kaleci için. Hiçbir ekip desteğinin kalmadığı o yapayalnız anda “panter” içgüdüsü devreye girer, gerekirse “vurup, kırıp, parçalayıp” o topu çalmalıdır. 1982 Dünya Kupası’nda Almanya Fransa yarı final maçında Toni Schumacher’in böyle bir pozisyonda Patrick Battiston’u, tüm dişlerini döküp birkaç kaburgasını kırarak, yere serdiği dramatik enstantane bu “kaleci vahşileşmesi”nin futbol tarihindeki en somut örneklerinden biridir. [7] Ne gariptir ki o gün hakem bu tarifsiz gaddarlığı “kalecinin doğası” ile  özdeşleştirip mazur görmüş olmalı ki, kart bile göstermemiş Schumacher’e!!!
     Futbol tarihinde adı anılacak süper kaleciler bu yazının başında haklarında takdir paragrafı açılan Lev Yashin ya da Gordon Banks’den ibaret değil tabii ki. Jose İribar’dan Sepp Maier’e, Peter Schmeichel’dan Oliver Kahn’a, İker Caillas’tan Gianluigi Buffon’a kadar isimlerini ve özelliklerini bu kısa yazıya sığdıramayacağımız nice olağanüstü niteliklere haiz “gol bekçisi” gelip geçmekte futbol sahnesinden. Bu süper kalecilerden Lev Yashin dışında hiçbirinin, olağanüstü beceri ve başarı hikayelerine rağmen, her yıl  “Dünya’nın en iyi futbolcusuna” verilen “Altın Top” ödülüne layık görülmemesi futbol dünyasında kaleciye bakış açısındaki süregelen ayrımcılığa işaret ediyor bir bakıma. Kaleci “oyunun dışında” görülmüştür hep; misal ne 4-4-2, 4-3-3, ne de diğer bir taktik kodlamasında esamesi okunmaz, rakamları topladığınızda hep 10 bulursunuz. İsmi “ayak topu” olan bir oyunda ayaklarını yeterince kullanmamaktan kaynaklanan bir dışlanmadır muhtemelen bu.  Ancak, futbol modernleşip hızlandıkça, yepyeni kurallar ve beklentiler onu giderek oyunla bütünleştiriyor; özellikle 1990’lardaki “geri pas kuralı” kalecinin ayaklarını diğerleri kadar iyi kullanmaya zorluyor. Yakın geçmişte Van der Saar, Fabio Barthez, Claudio Taffarel ve Oscar Cordoba’nın öncülük yaptığı top alışverişlerindeki etkinlik ve topu oyuna ayakla ve derinlemesine sokuş becerisi günümüzde Alman kaleci Manuel Neuer ile zirve yapmış durumda. 2014 Dünya Kupası’nda Cezayir ile oynadıkları maçta müthiş zamanlamalarla yaklaşık 20 kez ceza sahası dışına çıkıp topa ayak ya da kafayla sahip olarak oyun kuran Neuer artık takım taktiğinin bir parçası haline gelen bu özelliğiyle kaleciliği kalesinde top bekleyen “gol bekçisi”nin çok ötesine taşımış durumda; Messi’ye “topla benden daha iyi oynuyor” dedirten Barcelona’nın 23 yaşındaki Alman kalecisi Marc AndreTer Stegen’i de es geçemeyiz; o da Neuer’in izinden gidiyor, hatta birçok otoriteye göre boynuz kulağı geçmekte. 2014 Dünya Kupasında Van Gaal’in 3-5-2 sinin vazgeçilmezi, Hollanda’nın en pahalı futbolcusu ünvanına sahip Ajax’lı Jasper Cilessen’i de anmak lazım elbette ayak becerili proaktif kaleciler arasında. Görünen o ki, oyuna fazladan bir oyuncu ve ritim kazandıran yepyeni bir libero-kaleci stili hızla hakim olmakta yeni futbol düzenine. Sahaların “yalnız ve tedirgin panteri” dışlanmışlığını kırıyor, oyuna dahil oluyor; taktik formüllerinin “1+3-5-2” ya da  “1+4-3-3” olarak değiştirilmesinin zamanı geliyor artık!
E.Ülgen- 10.10.2015
         
    
    









[1] Lev Yashin The Legend / Youtube  https://www.youtube.com/watch?v=SNe0rBQcMRw

[2] Kaleci hocaları bu özelliğe refleks yerine reaksiyon sürati demeyi tercih ediyorlar; salt doğadan gelen bir özellik olmadığını, çalışarak geliştirilebildiğini vurgulamak için olsa gerek...

[3] Greatest Ever Goalkeeper Save Gordon Banks Save from Pele / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=HNLam4RAbg8

[4] Soviero Contro Tutti / Youtube  https://www.youtube.com/watch?v=PVoxxaYh_MI

[5] Peter Handke(2012) “Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi”, Ayrıntı Yayınları
[6]  Mal Peet (2012) “File Bekçisi”, Tudem Yayınları
[7] Schumacher collision with Battiston 82 / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=tGq7VcaHoqo

Yazarın diğer yazıları:



Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/sabri-reyizden-vazgecilemez.html?m=1


Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder