Tam 150 penaltı kurtarmış, 270 maçta gol yememiş, kalecilik mesleğini
kale çizgisine yapışıp kalma tabusundan kurtarıp ceza sahasının topyekün
hakimiyetine taşımış bir devrimciyi anarak başlayalım analizimize; Lev İvanovich Yashin’in bazı tarihi maçlarını videodan izlerken, “bu uçan dev
sahalarda haksız rekabet yaratıyormuş!” duygusuna kapılmamak mümkün değil.[1] Simsiyah bir kıyafete
bürünmüş iri ve upuzun kollu bir gövde, olağanüstü bir çeviklik ile birleşip rakip
forvetlere korku ve ümitsizlik salan dev bir “kara örümcek” haline dönüşüyor. Sahibi olduğu bu lakap cuk oturuyor doğrusu! Bir diğer efsane isim ise Gordon
Banks; 1970 Dünya Kupasında Pele’nin
kafa vuruşuna yaptığı inanılmaz hamle ile futbol tarihine doğa üstü bir
enstantane kazandıran, “safe as the banks
of england” etiketinin muhatabı sarı kazaklı Panter... Yüzyılın kurtarışı sayılan bu tarihi pozisyonu
defalarca izledim videoda; Pele vuruş için topa yükselirken kalenin diğer
köşesinde (sol kenarda) yakalanan Banks topun sağa ve yere çakılacağını
öngörerek o noktaya hızla yönelip muhteşem bir çeviklikle Pele’nin kafa vuruşu
ile eş zamanlı bir noktasal dalış (“plongeon”) yapıyor ve topla yerde ve köşede
inanılmaz bir buluşma sağlayarak golü önlüyor; enfes bir refleks (reaksiyon
sürati)[2] örneği; pozisyon öngörüsü,
zamanlama, hız ve çeviklik de cabası. [3]Kurtarışından sonra Banks
sıradan bir görevi ifa etmişçesine hiçbir sevinç ve kibir gösterisi yapmıyor,
hiçbir takım arkadaşının takdirine mazhar olmuyor, ama ödülünü tarih veriyor
ona, “yüzyılın kurtarışı” ünvanıyla. O
kadar ki, Pele şöyle demek zorunda kalıyor yıllar sonra: “Futbol yaşamımda 1000
gol attım, ama hala atamadığımla (Banks’in kurtarışıyla) anılıyorum!”
“Kaleciler doğuştan
mı çılgındır, yoksa kalecilik mi onları çıldırtır?” sorusu abartılı bir ifade
elbette, ama kalecilerin diğerlerinden daha saldırgan oldukları da bir gerçek. Çoğu
zaman yüz ifadelerinden okunabilen bu gerilim, aniden ve sudan sebeplerle
serbest kalıverir oyun sırasında; kimi zaman rakip forvetler, kimi zaman hakem,
ama gariptir, çoğunlukla takım arkadaşları nasibini alır bu öfke
boşalmalarından. Bruce Grobbelaar’ın,
Jens Lehman’ın, Toni Schumacher’in, Oliver Kahn’ın ve tabii ki Volkan Demirel’in tehlikeli
çılgınlıkları saymakla bitmez. Ama benim
“kaleci çılgınlığı” için favori sahnem Salvatore Soviero isimli bir
Venedikli’ye ait. 2004 yılında Messina ile yaptıkları maçta kırmızı kart
görüyor ve dere kenarında yirmi Bizanslı’yı kıstıran Malkoçoğlu misali rakip
kulübeyi darmadağın ediyor tek başına; anlatılmaz, izlenir.[4] Bütün saldırganlıklarına
rağmen, futbolun diğer paydaşları tarafından mazur görülmeyi hak edecek bir sürü
gerekçeleri var kalecilerin; diğerleri gibi koşup enerji boşaltamıyorlar, 90
dakika boyunca bitmez tükenmez bir endişe yaşıyorlar, bir hata yapmaya
görsünler kolay affedilmiyorlar ve en önemlisi kale arkası fanatiklerinin
ailelerini de kapsayan iltifat nakaratları (!) ile oyun boyunca baş başa
kalabiliyorlar; hoş görmek lazım onları...
Kalecinin
yalnızlığı ve kalesinde sürprizlere açık ve bazen çaresizce bekleyişi bazı
yazar ve filozoflar için yaşama dair felsefi bir imge sayılacak kadar
etkileyici olmuştur hep. Peter Handke “Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi” [5] adlı klasiğinde onun vuruş
sırasındaki ruh hali ile tüm yaşama yayılmış bitmez tükenmez insani kaygıları
özdeşleştirir. Kalecilik ile yaşam arasındaki anlam köprüsünün en veciz
ifadesi, Cezayir’de üniversite takımında üst seviye kalecilik yapmış olan
Albert Camus’e aittir: “-Top hiçbir zaman beklendiği yönden gelmiyor. Bu bana
hayatta çok yardımcı oldu.”
Kalecinin gözleri iletki, vücudu ise gönyedir.
Doğru pozisyon almak için topla direklerin oluşturduğu üçgenin kenar ortayını
çizer zihninde, ayrıca birçok pozisyonda forvetlerin vuruş açısını daraltması
da hayati derecede önemlidir; üçgenlerle, açılarla uğraşır durur maç boyunca.
Bu ölçme biçmeler Peter Handke’ye göre yaşam kaygılarını çağrıştıran tuhaf ve
telaşlı hareketler yaptırır ona rakibin atakları sırasında. Handke’nin
ifadesiyle: “rakip hücumu sırasında izleyici için top yerine kaleciye bakmak
çok ilginçtir, çünkü elleri kalçalarında öne koşuşunu, arkaya koşuşunu, bir
sola, bir sağa eğilip ileriye bakışını, beklere bağırışını görmeye değer.”
Havalanıp topu def
ettikten sonra yere düşerken bile zihni karışıktır kalecinin, öncelikle
sakatlanmamak için usturuplu bir yumuşak iniş sağlamalıdır, yere indikten sonra
da işi bitmez, derhal hareketlenmeli, çevredeki herkesten daha hızlı olarak
ikinci, üçüncü hamleleri de yapmalıdır. Ayrıca, sadece elleri değil, ayakları
ve gövdesi de topla kale arasında bir bariyer olmak üzere eğitilmiş olmalıdır.
Mal Peet, kaleciliğin kurgu romanı olarak nitelenebilecek “File Bekçisi”[6] adlı eserinde bu eğitimin
ne denli zorlu süreç olduğunu hayali kahramanı El Gato (Kedi) isimli süper
kalecinin sürükleyici ve heyecan dolu hikayesiyle ortaya koyar. Kaleci, vucudunun
her santimetrekaresini oyuna cengaverce amade eden tek adamdır sahada.
Rakip forvetlerin
derin bir topla tüm defansı arkasına alıp bomboş ve cepheden kalesine doğru aktığı
pozisyonlar kabullenilemez bir tehdit unsurudur kaleci için. Hiçbir ekip desteğinin
kalmadığı o yapayalnız anda “panter” içgüdüsü devreye girer, gerekirse “vurup,
kırıp, parçalayıp” o topu çalmalıdır. 1982 Dünya Kupası’nda Almanya Fransa yarı
final maçında Toni Schumacher’in böyle bir pozisyonda Patrick Battiston’u, tüm
dişlerini döküp birkaç kaburgasını kırarak, yere serdiği dramatik enstantane bu
“kaleci vahşileşmesi”nin futbol tarihindeki en somut örneklerinden biridir. [7] Ne gariptir ki o gün hakem
bu tarifsiz gaddarlığı “kalecinin doğası” ile özdeşleştirip mazur görmüş olmalı ki, kart
bile göstermemiş Schumacher’e!!!
Futbol tarihinde adı anılacak süper kaleciler bu yazının başında
haklarında takdir paragrafı açılan Lev Yashin ya da Gordon Banks’den ibaret
değil tabii ki. Jose İribar’dan Sepp Maier’e, Peter Schmeichel’dan Oliver
Kahn’a, İker Caillas’tan Gianluigi Buffon’a kadar isimlerini ve özelliklerini bu
kısa yazıya sığdıramayacağımız nice olağanüstü niteliklere haiz “gol bekçisi” gelip
geçmekte futbol sahnesinden. Bu süper kalecilerden Lev Yashin dışında
hiçbirinin, olağanüstü beceri ve başarı hikayelerine rağmen, her yıl “Dünya’nın en iyi futbolcusuna” verilen “Altın
Top” ödülüne layık görülmemesi futbol dünyasında kaleciye bakış açısındaki
süregelen ayrımcılığa işaret ediyor bir bakıma. Kaleci “oyunun dışında” görülmüştür
hep; misal ne 4-4-2, 4-3-3, ne de diğer bir taktik kodlamasında esamesi okunmaz,
rakamları topladığınızda hep 10 bulursunuz. İsmi “ayak topu” olan bir oyunda
ayaklarını yeterince kullanmamaktan kaynaklanan bir dışlanmadır muhtemelen bu. Ancak, futbol modernleşip hızlandıkça, yepyeni
kurallar ve beklentiler onu giderek oyunla bütünleştiriyor; özellikle
1990’lardaki “geri pas kuralı” kalecinin ayaklarını diğerleri kadar iyi
kullanmaya zorluyor. Yakın geçmişte Van der Saar, Fabio Barthez, Claudio
Taffarel ve Oscar Cordoba’nın öncülük yaptığı top alışverişlerindeki etkinlik
ve topu oyuna ayakla ve derinlemesine sokuş becerisi günümüzde Alman kaleci Manuel
Neuer ile zirve yapmış durumda. 2014 Dünya Kupası’nda Cezayir ile oynadıkları
maçta müthiş zamanlamalarla yaklaşık 20 kez ceza sahası dışına çıkıp topa ayak ya
da kafayla sahip olarak oyun kuran Neuer artık takım taktiğinin bir parçası
haline gelen bu özelliğiyle kaleciliği kalesinde top bekleyen “gol bekçisi”nin
çok ötesine taşımış durumda; Messi’ye “topla benden daha iyi oynuyor” dedirten
Barcelona’nın 23 yaşındaki Alman kalecisi Marc AndreTer Stegen’i de es
geçemeyiz; o da Neuer’in izinden gidiyor, hatta birçok otoriteye göre boynuz
kulağı geçmekte. 2014 Dünya Kupasında Van Gaal’in 3-5-2 sinin vazgeçilmezi,
Hollanda’nın en pahalı futbolcusu ünvanına sahip Ajax’lı Jasper Cilessen’i de
anmak lazım elbette ayak becerili proaktif kaleciler arasında. Görünen o ki, oyuna
fazladan bir oyuncu ve ritim kazandıran yepyeni bir libero-kaleci stili hızla hakim
olmakta yeni futbol düzenine. Sahaların “yalnız ve tedirgin panteri”
dışlanmışlığını kırıyor, oyuna dahil oluyor; taktik formüllerinin “1+3-5-2” ya da “1+4-3-3”
olarak değiştirilmesinin zamanı geliyor artık!
E.Ülgen- 10.10.2015
[1]
Lev Yashin The Legend / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=SNe0rBQcMRw
[2] Kaleci hocaları bu özelliğe refleks yerine reaksiyon sürati demeyi
tercih ediyorlar; salt doğadan gelen bir özellik olmadığını, çalışarak
geliştirilebildiğini vurgulamak için olsa gerek...
[3]
Greatest Ever Goalkeeper Save Gordon Banks Save from Pele / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=HNLam4RAbg8
[4]
Soviero Contro Tutti / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=PVoxxaYh_MI
[5]
Peter Handke(2012) “Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi”, Ayrıntı Yayınları
[6] Mal Peet (2012) “File Bekçisi”, Tudem
Yayınları
[7]
Schumacher collision with Battiston 82 / Youtube https://www.youtube.com/watch?v=tGq7VcaHoqo
Yazarın diğer yazıları:
Yazarın diğer yazıları:
Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/sabri-reyizden-vazgecilemez.html?m=1
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde,
üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder