Lizbon'daki sessiz şölen, tribünleriyle birlikte seyir zevki de boşalan "güzel oyunu" çekiciliğine yeniden kavuşturacaktır kuşkusuz:
yepyeni formatında tek ayaklı 8’li final ile açılıp şampiyonun ilanı ile bitecek peş peşe
7 düellolu bir Şampiyonlar Ligi serüveni başlıyor. UEFA pandemi dönemimdeki en büyük kozunu Lizbon sahalarına sürüyor.
3 tanesi ortamın yabancısı -outsiders- (Atalanta, RB
Leipzig, Olympique Lyon), 5’i müdavim ve "ağır sıklet" (PSG, Atletico Madrid,
Barcelona, Bayern München, Manchester City) olmak üzere 8 takımın kapışacağı
çeyrek finalin programı şöyle:
1)- 12 Ağustos 2020 Çarşamba: Atalanta – PSG
2)- 13 Ağustos Perşembe: RB Leipzig – Atletico Madrid
3)- 14 Ağustos Cuma: Barcelona – Bayern München
4)- 15 Ağustos Cumartesi: Manchester City – Olympique Lyon
Yarı final maçlarının takvimi:
5)- 18 Ağustos 2020 Salı: 1 ve 2’nin galipleri
6)- 19 Ağustos 2020 Çarşamba: 3 ve 4’ün galipleri
Ve final:
7)- 23 Ağustos 2020 Pazar: 5 ve 6’nın galipleri
Maçlara Lizbon’daki iki stat ev sahipliği yapacak:
Benfica’nın 65 bin kişilik Luz Stadı ve Sporting’in 50 bin kişilik Jose
Alvalade Stadı. Final Luz Stadı’nda oynanacak. (Pandemi koşullarında hala seyirci kapasitelerini yazıyorsak
bu sadece alışkanlıktan!)
Ilk iki maçta karşılaşacak takımların ve karşılaşmaların kısa değerlendirmelerini yaparak ekran
başına geçmeyi bekleyen futbolseverleri sessiz Lizbon şölenine ısındırmaya çalışacağız
bu analizde.
1)- Atalanta – PSG
Dev bütçesi ve 100 milyonluk starları ile maçın süper
favorisinin PSG olduğu yargısına varılabilir ilk bakışta. Di Maria’nın sarı
kart cezası ve sakatlığını tam atlatamayan MBappe’nin oynasa dahi düşük verimli
olma ihtimali onlar için bir handikap olsa da Draxler ve Verratti ile desteklenen
Sarabia, Neymar, Icardi üçlüsünün vurucu gücünün yeterli olacağı düşünülebilir. Ancak Çarşamba akşamı zorlu bir
rakibe karşı oynayacakları da bir gerçek. Dahi sıfatı yakıştırılan yeni nesil
Alman teknik direktörlerden Thomas Tuchel’in kibirli PSG starlarını “Bu Italyanlar'ı rahat geçeriz!”
havasından kurtarmak için özel çaba göstermesi şart, yoksa Bergamo'nun mütevazi ama muktedir Azzuri’si karşısında lakaytlığın ve tedbirsizliğin sonu rahatça hüsran olabilir.
Atalanta futbol kültürüne ve birikimine fazlasıyla sahip olan bir kulüp. Pek duyulmamıştır ama muazzam bir altyapı gelenekleri var. Son üç
sezondur teknik direktör Gian Piero Gasparini ile başarıdan başarıya koşuyorlar;
Juventus, Milan ve İnter’in, hatta Roma, Lazio ve Napoli’nin yanında esameleri
okunmazken alın terleriyle kendilerine o düzeyde yer açmak üzereler. Son 16’da
Valencia’yı her iki maçta da rahatça geçerek adlarını çeyrek finale yazdırdılar,
PSG’yi de elerlerse sınıf atladıkları iyice tescil edilmiş olacak. Takım
halinde gol atmaya odaklanan ve bunu iyi beceren, yardımlaşmayı düstur edinmiş, enerjik kanat
oyuncularına sahip bir takım Atalanta. Ofansif aksiyonlarda ceza sahasında
çoğalmak ana felsefeleri. Gasparini’nin “çoğalamayacaksanız, hiç oralara
gitmeyin” mealindeki mesajı bu felsefenin bir özeti. Gaspari’nin yanına,
kaptan Papu Gomez’in vurucu gücünü katarak ve onların isim baş harflerinin şifresiyle Atalanta’yı
2G olarak kodlayanlar var. Biz harika
sol kanat Robin Gosens’i de ekleyerek PSG karşısındaki Atalanta’nın
parolasını 3G'ye yükseltelim!
Bol pozisyonlu başa baş bir maç bekliyor bizleri. Futbol aklı net bir favori seçemiyor, ama gönüller "Forza Azzuri!" diyor.
Bol pozisyonlu başa baş bir maç bekliyor bizleri. Futbol aklı net bir favori seçemiyor, ama gönüller "Forza Azzuri!" diyor.
2)- RB Leipzig – Atletico Madrid
Takımın tam ismi RasenBallsport Leipzig. Çim Topu Sporları
şeklindeki bu manasız isimlendirme gerçekte sponsor Red Bull’u işaret ettiği
aşikar olan RB kısaltmasını Alman yasalarına karşı maskeliyor. RB Leipzig, enerji
içeceği Red Bull’un sadece 11 senelik geçmişi olan geleneksiz ve taraftarsız
bir yatırım projesi. Bir tür "Alınanya'daki Başakşehir" de denilebilir. Çoğu zaman 24
yaş üstü transferleri reddedebilen gençlik takıntıları ile fark
yarattılar. Teknik direktörleri “bebek yüzlü dahi” Nagelsmann bizim Arda'nın yaşıtı! Zeka,
çalışkanlık, enerji, iletişim gücü, hepsi onda mevcut. Bilimselliği şiar
edinmiş, antrenman teknikleri dillere destan: idman sahalarına video duvarı yerleştiriyor, rakip idmanlara casus drone gönderdiği bile söyleniyor! Futbolun bilim
adamı olma yolunda hızla ilerliyor. Kendi ifadesiyle başarısının %30’u taktik
bilgisi ise %70’i de iletişim yetisi. Oyuncularla olan kuşak yakınlığı
düşüncelerinin onlara geçişini kolaylaştırıyor. Asla tek formasyona
bağlı değil, oyun içinde bile farklı uygulamalara döndürebiliyor takımını. Pas
oyunu, dikine oyun, toplu savunma, hepsi gelişmelere göre önceden tasarlanmış, rakibe
ve gidişata bağlı planlar. En önemlisi, her zaman akıcı bir
devamlılık var Nagelsmann takımında; bu hem estetik bir ayrıcalık hem de rakip
açısından yorucu bir baskı unsuru. En büyük golcüsü Timo Werner’i Chelsea’ye
geçtiğimiz Haziran ayında kaptırmış olması gol yollarında ciddi bir kayıp. Timo’nun
varlığında gölgede kalan Marcel Sabitzer ve Patrik Schick gol yollarında başrole terfi edecekler zorunlu olarak; iki İspanyol, Dani Olmo ve Angelino (Jose
Angel) ise hücum geçişlerinde en güvenilen dinamolar.
Nagelsmann, nice futbol tezleri yazmış bir derin
savunma profesörünü, Diego Simeone'yi bulacak karşısında. Simeone ezberleri bozan
bir teknik direktör, büyük başarılara giden zorlu yollarda ilerlemek için, Pep
Guardiola’ya inat, illa topa rakipten daha fazla sahip olmak gerekmeyeceğini kanıtladı
futbol dünyasına. Bunu yaparken hiçbir zaman en çok ikili mücadele kazanan takım
olma özelliğinden taviz vermedi. Rojiblancos'da geçirdiği 8,5 sezon boyunca sistemini takımdaki akıllı ve dengeli oyuncu turnover yönetimine paralel olarak sürekli geliştirdi, savunma sanatı uygulamalarını ve geçiş oyunu varyasyonlarını gerektiğinde etkili bir pas oyunu ile de zenginleştirebildi. La Liga ve Avrupa Ligi şampiyonluğunun yanı sıra, sonları mutsuz bitse
de, Şampiyonlar Ligi’nde son 6 sezonda 2 kez final oynadı. Kupa yolundaki engelleri aşma gücüne
ve güvenine yine fazlasıyla sahip.
Bu zorlu taktik savaşında Nagelsmann’ın
sempatik hücum formasyonunun, Simeone’nin sağlam 6 numaralar ekürisini ve Felipe, Stefan
Saviç ve Jose Gimenez gibi iri kıyım derin defans ustalarını aşabilmesi zor. Ayrıca dünyanın
en iyi kalecisi olma yolunda Brezilyalı Emerson ile yarışan Atletico'nun file bekçisi Jan Oblak’ı avlayabilmek ise özel vuruş gücü ve yetisi gerektiriyor. 19 yaşındaki Joao Felix gibi bir asist starına ve Alvaro Morata
ve Diego Costa gibi vurucu forvetlere sahip Atletico Madrid eğer gol perdesini açan takım olursa maç
o anda bitebilir, çünkü böyle tek ayaklı eleme maçlarında Atletico karşısında geriye düşmek
yaşanabilecek en büyük kabus. Vicente Calderon’dan gelen otobüs birinci
bölgeye park ettiğinde kaleye yönelecek koridor bulmanın çoğu zaman nice “A-class” rakipler için bile çaresiz bir çaba olduğu herkesin malumu. Golcüleri Timo Werner’i
uğurlamış olan RB Leipzig gençlerinin bunu gerçekleştirebilmesi hayal değilse bile beklenmedik bir performans olur.
Her durumda bu turnuva ve bu maç yakın gelecekte futbola
farklı bir yön vereceği öngörülen Julian Nagelsmann için lisans
dersi (ya da sınavı) kıvamında öğretici ve test edici bir eşik olacak; “genç dahi”, ağır sıklet rakibine karşı ince futbol zekasını ve
kalitesini sahaya taşıyacak oyun planları üzerinde kafa yoruyor ve turu geçme hayalleri kuruyor olmalı maç
öncesinde. İzlemek çok keyifli olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder