11 Ağustos 2020 Salı

Lizbon'da Sessiz Şölen


     Lizbon'daki sessiz şölen, tribünleriyle birlikte seyir zevki de boşalan "güzel oyunu" çekiciliğine yeniden kavuşturacaktır kuşkusuz: yepyeni formatında tek ayaklı 8’li final ile açılıp şampiyonun ilanı ile bitecek peş peşe 7 düellolu  bir Şampiyonlar Ligi serüveni başlıyor. UEFA pandemi dönemimdeki en büyük kozunu Lizbon sahalarına sürüyor. 
     3 tanesi ortamın yabancısı -outsiders- (Atalanta, RB Leipzig, Olympique Lyon), 5’i müdavim ve "ağır sıklet" (PSG, Atletico Madrid, Barcelona, Bayern München, Manchester City) olmak üzere 8 takımın kapışacağı çeyrek finalin programı şöyle:
1)- 12 Ağustos 2020 Çarşamba: Atalanta – PSG
2)- 13 Ağustos Perşembe: RB Leipzig – Atletico Madrid
3)- 14 Ağustos Cuma: Barcelona – Bayern München
4)- 15 Ağustos Cumartesi: Manchester City – Olympique Lyon
Yarı final maçlarının takvimi:
5)- 18 Ağustos 2020 Salı: 1 ve 2’nin galipleri
6)- 19 Ağustos 2020 Çarşamba: 3 ve 4’ün galipleri
Ve final:
7)- 23 Ağustos 2020 Pazar: 5 ve 6’nın galipleri

     Maçlara Lizbon’daki iki stat ev sahipliği yapacak: Benfica’nın 65 bin kişilik Luz Stadı ve Sporting’in 50 bin kişilik Jose Alvalade Stadı. Final Luz Stadı’nda oynanacak. (Pandemi koşullarında hala seyirci kapasitelerini yazıyorsak bu sadece alışkanlıktan!
     Ilk iki maçta karşılaşacak takımların ve karşılaşmaların kısa değerlendirmelerini yaparak ekran başına geçmeyi bekleyen futbolseverleri sessiz Lizbon şölenine ısındırmaya çalışacağız bu analizde.
1)- Atalanta – PSG
Tempo ve yardımlaşma mı, starların becerisi mi?
   Dev bütçesi ve 100 milyonluk starları ile maçın süper favorisinin PSG olduğu yargısına varılabilir ilk bakışta. Di Maria’nın sarı kart cezası ve sakatlığını tam atlatamayan MBappe’nin oynasa dahi düşük verimli olma ihtimali onlar için bir handikap olsa da Draxler ve Verratti ile desteklenen Sarabia, Neymar, Icardi üçlüsünün vurucu gücünün yeterli olacağı düşünülebilir. Ancak Çarşamba akşamı zorlu bir rakibe karşı oynayacakları da bir gerçek. Dahi sıfatı yakıştırılan yeni nesil Alman teknik direktörlerden Thomas Tuchel’in kibirli PSG starlarını “Bu Italyanlar'ı rahat geçeriz!” havasından kurtarmak için özel çaba göstermesi şart, yoksa Bergamo'nun mütevazi ama muktedir Azzuri’si karşısında lakaytlığın ve tedbirsizliğin sonu rahatça hüsran olabilir.
     Atalanta futbol kültürüne ve birikimine fazlasıyla sahip olan bir kulüp. Pek duyulmamıştır ama muazzam bir altyapı gelenekleri var. Son üç sezondur teknik direktör Gian Piero Gasparini ile başarıdan başarıya koşuyorlar; Juventus, Milan ve İnter’in, hatta Roma, Lazio ve Napoli’nin yanında esameleri okunmazken alın terleriyle kendilerine o düzeyde yer açmak üzereler. Son 16’da Valencia’yı her iki maçta da rahatça geçerek adlarını çeyrek finale yazdırdılar, PSG’yi de elerlerse sınıf atladıkları iyice tescil edilmiş olacak. Takım halinde gol atmaya odaklanan ve bunu iyi beceren, yardımlaşmayı düstur edinmiş, enerjik kanat oyuncularına sahip bir takım Atalanta. Ofansif aksiyonlarda ceza sahasında çoğalmak ana felsefeleri. Gasparini’nin “çoğalamayacaksanız, hiç oralara gitmeyin” mealindeki mesajı bu felsefenin bir özeti. Gaspari’nin yanına, kaptan Papu Gomez’in vurucu gücünü katarak ve onların isim baş harflerinin şifresiyle Atalanta’yı 2G olarak kodlayanlar var. Biz harika sol kanat Robin Gosens’i de ekleyerek PSG karşısındaki Atalanta’nın parolasını 3G'ye yükseltelim! 
     Bol pozisyonlu başa baş bir maç bekliyor bizleri. Futbol aklı net bir favori seçemiyor, ama gönüller "Forza Azzuri!" diyor.

2)- RB Leipzig – Atletico Madrid
Julian Nagelsmann vs Diego Simeone
 Genç dahi derin savunma profesörüne karşı

     Takımın tam ismi RasenBallsport Leipzig. Çim Topu Sporları şeklindeki bu manasız isimlendirme gerçekte sponsor Red Bull’u işaret ettiği aşikar olan RB kısaltmasını Alman yasalarına karşı maskeliyor. RB Leipzig, enerji içeceği Red Bull’un sadece 11 senelik geçmişi olan geleneksiz ve taraftarsız bir yatırım projesi. Bir tür "Alınanya'daki Başakşehir" de denilebilir. Çoğu zaman 24 yaş üstü transferleri reddedebilen gençlik takıntıları ile fark yarattılar. Teknik direktörleri “bebek yüzlü dahi” Nagelsmann bizim Arda'nın yaşıtı! Zeka, çalışkanlık, enerji, iletişim gücü, hepsi onda mevcut. Bilimselliği şiar edinmiş, antrenman teknikleri dillere destan: idman sahalarına video duvarı yerleştiriyor, rakip idmanlara casus drone gönderdiği bile söyleniyor! Futbolun bilim adamı olma yolunda hızla ilerliyor. Kendi ifadesiyle başarısının %30’u taktik bilgisi ise %70’i de iletişim yetisi. Oyuncularla olan kuşak yakınlığı düşüncelerinin onlara geçişini kolaylaştırıyor. Asla tek formasyona bağlı değil, oyun içinde bile farklı uygulamalara döndürebiliyor takımını. Pas oyunu, dikine oyun, toplu savunma, hepsi gelişmelere göre önceden tasarlanmış, rakibe ve gidişata bağlı planlar. En önemlisi, her zaman akıcı bir devamlılık var Nagelsmann takımında; bu hem estetik bir ayrıcalık hem de rakip açısından yorucu bir baskı unsuru. En büyük golcüsü Timo Werner’i Chelsea’ye geçtiğimiz Haziran ayında kaptırmış olması gol yollarında ciddi bir kayıp. Timo’nun varlığında gölgede kalan Marcel Sabitzer ve Patrik Schick gol yollarında başrole terfi edecekler zorunlu olarak; iki İspanyol, Dani Olmo ve Angelino (Jose Angel) ise hücum geçişlerinde en güvenilen dinamolar.
     Nagelsmann, nice futbol tezleri yazmış bir derin savunma profesörünü, Diego Simeone'yi bulacak karşısında. Simeone ezberleri bozan bir teknik direktör, büyük başarılara giden zorlu yollarda ilerlemek için, Pep Guardiola’ya inat, illa topa rakipten daha fazla sahip olmak gerekmeyeceğini kanıtladı futbol dünyasına. Bunu yaparken hiçbir zaman en çok ikili mücadele kazanan takım olma özelliğinden taviz vermedi. Rojiblancos'da geçirdiği 8,5 sezon boyunca sistemini takımdaki akıllı ve dengeli oyuncu turnover yönetimine paralel olarak sürekli geliştirdi, savunma sanatı uygulamalarını ve geçiş oyunu varyasyonlarını gerektiğinde etkili bir pas oyunu ile de zenginleştirebildi. La Liga ve Avrupa Ligi şampiyonluğunun yanı sıra, sonları mutsuz bitse de, Şampiyonlar Ligi’nde son 6 sezonda 2 kez final oynadı. Kupa yolundaki engelleri aşma gücüne ve güvenine yine fazlasıyla sahip.
     Bu zorlu taktik savaşında Nagelsmann’ın sempatik hücum formasyonunun, Simeone’nin sağlam 6 numaralar ekürisini ve Felipe, Stefan Saviç ve Jose Gimenez gibi iri kıyım derin defans ustalarını aşabilmesi zor. Ayrıca dünyanın en iyi kalecisi olma yolunda Brezilyalı Emerson ile  yarışan Atletico'nun file bekçisi  Jan Oblak’ı avlayabilmek ise özel vuruş gücü ve yetisi gerektiriyor. 19 yaşındaki Joao Felix gibi bir asist starına ve Alvaro Morata ve Diego Costa gibi vurucu forvetlere sahip Atletico Madrid eğer gol perdesini açan takım olursa maç o anda bitebilir, çünkü böyle tek ayaklı eleme maçlarında Atletico karşısında geriye düşmek yaşanabilecek en büyük kabus. Vicente Calderon’dan gelen otobüs birinci bölgeye park ettiğinde kaleye yönelecek koridor bulmanın çoğu zaman nice “A-class” rakipler için bile çaresiz bir çaba olduğu herkesin malumu. Golcüleri Timo Werner’i uğurlamış olan RB Leipzig gençlerinin bunu gerçekleştirebilmesi hayal değilse bile beklenmedik bir performans olur.
     Her durumda bu turnuva ve bu maç yakın gelecekte futbola farklı bir yön vereceği öngörülen Julian Nagelsmann için lisans dersi (ya da sınavı) kıvamında öğretici ve test edici bir eşik olacak; “genç dahi”, ağır sıklet rakibine karşı ince futbol zekasını ve kalitesini sahaya taşıyacak oyun planları üzerinde kafa yoruyor ve turu geçme hayalleri kuruyor olmalı maç öncesinde. İzlemek çok keyifli olacak.

                     

6 Ağustos 2020 Perşembe

Hangi Arda?






Boş Mukavele ile Yuvaya Dönüş; 4 Ağustos 2020

     Anlam vermenin zor olduğu bir süreç yaşattı bize Arda olayı, sanki Arda ile hasım durumunda olan Terim değil Mustafa Cengiz’di; sanki 2016 yılında yaşanan  Milli Takım prim kavgasının aktörü de oydu, Milli Takım'a kerhen yeniden alırken “Arda kararı içime sinmedi” diyen de sanki yine kendisiydi. Görüntüde Cengiz adeta Terim’in haklarını savunan bir çizgide ilerliyor, Terim ise anlaşılmaz şekilde bir el öpme sahnesi karşılığında, öznesi olduğu ve bir dönem kamuoyunu çok meşgul eden büyük kavganın “yüce gönüllü babası” rolünü üstleniyordu. Çelişkiler komedisiydi!

22 Kasım 2019; Yuvaya Dönüşün Tohumu Atılırken

     Aslında Cengiz, Galatasaray Kulübünde Arda’nın geçmişte sebep olduğu akla gelmeyecek azgınlıklara hoşgörü gösterilemeyeceğini ima ederek ve “etik değerlere bağlı başkan” rolünü oynayarak “gündemimizde yok” deyip kestirip atmıştı. Buna karşılık Terim’in kamuoyuna açık ve ısrarlı baskısı ve sonradan ifşa edilen yazılı talebi karşısında, kendi usulünce sorumluluktan sıyrılarak da olsa, geri adım atmak zorunda kaldı. Bilek güreşini Terim kazanmıştı, aksi zaten düşünülemezdi. 

     Artık olan oldu. Arda’ya kapılar açıldı diye daha fazla hayıflanmanın pek anlamı yok. Kaldı ki, takımın ezeli ve ebedi “imparatorunun” futbol yaşam karnesi de başlangıçtan son dönemlere dek bir sürü hal ve gidiş zayıfıyla doluyken ve bunu camiadaki ezici çoğunluk dert etmezken, kendisinden 35 yaş daha genç bir oyuncuyu davranışlarıyla lanetlemek ne kadar adil? Gelecekte Arsen Wenger asaletinde, Joachim Löw nezaketinde, Jürgen Klopp sempatisinde teknik direktörlerle çalışıldığı zaman tutum ve davranış biçimi Arda tarzında olan oyunculara yer olmaz. Ne yapalım, şimdilik böyle! 

     Terim’în Arda konusundaki ısrarını sadece başkanla aralarındaki bir bilek güreşi olarak görmek pek akıllıca olmaz. Terim, Arda’daki cevher kalıntılarını sezmiş, ona güvenmiş olmalıydı aynı zamanda. Kendi gücünün aşınmakta olduğu bir dönemde hem Başkan’a karşı bilek güreşini kazanmış oluyordu, hem de Belözoğlu kıvamında bir “abi- lider” desteği ile yaşlanmaktan mütevellit enerji açığını kendince kapatmayı hayal ediyordu. Belki de Terim’in “bildiği” , ama taraftarın konduramadığı tam da ondaki bu doğal güç kaybı ve destek ihtiyacıydı. 

Genç Arda

     Bundan sonrası nasıl olacak? Genel kanaat, “genç Arda" ne kadar sempatik idiyse, son yıllardaki o kadar antipatik!” Bu yargıyı fazlasıyla hak ederek(!) kendisinin yarattığı yadsınamaz. Ancak, profesyonel futbolun bir gerçeği unutulmamalı. Futbolda sempatiklik çoğu zaman davranış kadar (hatta davranıştan çok) performansa bağlı bir kavram. (Sempatiklik salt tutum ve davranış biçimine bağlı olsa, misal Selçuk İnan son demlerindeki performans kaybına rağmen taraftar nezdinde hep en "sevimli" oyuncu olurdu. Ancak öyle olmadığı bilinen bir gerçek).  Arda, sahip olduğu yetenek ve potansiyel sayesinde, ayrıca Galatasaraylılık motivasyonunun gücüyle performans vitesini yükseltirse, geçmişteki akıl almaz davranışları bile unutulup gider, “ne sevimli çocuk!” oluverir yeniden! O zaman öyle maç başı cüzi paralarla amatörce oynamayacağı da aşikar: ara transferde gelsin bol sıfırlı yeniden düzenlenmiş bir sözleşme. Sadece onu transfer edenlerin değil Arda’nın da “bir bildiği” vardır herhalde!   

     Terim - Arda mesaisi ise ayrı merak konusu. Arda hele biraz palazlansın, birkaç etkili asist ve birkaç kritik golle başlayacak istikrarlı oyunlar silsilesi onun takıma ağırlığını koymasını sağlayacaktır hiç kuşkusuz. Bakarsınız, “Başakşehirli veterandan”, büyük taktisyen Diego Simeone’den 4 sezon boyunca feyz almış, Madrid’de o rüya takımın as oyuncusu olmuş bir değere hızla dönüşüvermiş yeniden! Geçmişteki bir Milli Takım taktik çalışmasında, Luis Enrique’nin sistem ve anlayışından övgü ile bahsederek Terim’i ego krizine soktuğunu hatırlıyoruz. Huylu huyundan vazgeçmez; Terim, kendisini daha çok çalışmaya, konsantrasyonunu korumaya zorlayacak deneyimli bir çift göz, sivri bir dil ve kendi yarattığı için bertaraf etmesi hiç de kolay olmayan bir çetin ceviz bulabilir karşısında. Kim bilir, belki de Terim’i silkeler, enerjisini yükseltir. Bardağın dolu tarafı! 

Diego Simeone ile 10 Numara'nın bir Maç İçi Tartışması

      Ezcümle, ara transfer dönemine kadar sabır: Arda, ya Terim’in bilinen “takımkurma” zafiyetine yeni bir kayıt işleyerek “futbol veteranı bir yaramaz adam” olarak magazin dünyasının karanlıklarındaki kalıcı yerini alacak, ya da tekrar "Simeone’nin vazgeçilmez 10 numarası" "sempatik genç Arda’ya” dönüşerek yeniden doğacak. Terim ile aralarında yaratılan karşılıklı ihtiyaç ilişkisi ikinci ihtimali yükseltiyor. Dileyelim gerçekleşsin.