Ön Not: Terim'e itirazımın nedeni pespaye bir kebapçı baskınının yarattığı
infial değildi sadece. Motivasyon faktörünü oyunun merkezine yerleştirerek başarı bekleme anlayışının üst düzey profesyonellerden kurulmuş yepyeni bir takıma derman olacağı çok şüpheliydi benim açımdan. Mevcut koşullarda Terim'den geleceğe matuf, planlı ve istikrarlı bir başarı beklemek ise aşırı bir iyimserlikti kanımca. Haklı mıydım, yoksa yanıldım mı? Nasıl bir teknik adam Terim? Bundan böyle nasıl bir ilişki olacak onunla Galatasaray arasında? Yazı bu sorulara cevap arıyor; nihai yorum ise okurlara ait.
EÜ- 4 Nisan 2018
Bunca yıpranmışlığına rağmen Terim'in takımla ve camiayla sağladığı hızlı bütünleşme övgüyü hak ediyor doğrusu. Yaşamsal önem taşıyan Fenerbahçe derbisinden önceki son idmana otuz bin taraftar toplayarak sahneye koyduğu tarihi dayanışma gösterisi takdire şayan. Gol sevincini elli bin izleyici önünde birkaç ay önce tanıştığı lejyonerlerle sarmaş dolaş paylaşması ise sahip olduğu iletişim ve takımdaşlık büyüsünün etkileyici bir resmi.
Takımı üç ayda şampiyonluk düzlüğüne çıkartan bu zahiri performansın G.Saray'ın ihtiyaç duyduğu uzun vadeli başarıya ve istikrarlı gelişmeye ne ölçüde katkı sağlayacağını öngörebilmek için Terim'i anlamak, oyunculuk yıllarından bu yana yaptıklarının ve yapamadıklarının derinlikli bir analizini yapmak gerek. Malum, geçmiş geleceğin aynasıdır.
EÜ- 4 Nisan 2018
Bunca yıpranmışlığına rağmen Terim'in takımla ve camiayla sağladığı hızlı bütünleşme övgüyü hak ediyor doğrusu. Yaşamsal önem taşıyan Fenerbahçe derbisinden önceki son idmana otuz bin taraftar toplayarak sahneye koyduğu tarihi dayanışma gösterisi takdire şayan. Gol sevincini elli bin izleyici önünde birkaç ay önce tanıştığı lejyonerlerle sarmaş dolaş paylaşması ise sahip olduğu iletişim ve takımdaşlık büyüsünün etkileyici bir resmi.
![]() |
Terim ve Gomis; 3 ayda kurulan bir baba-oğul ilişkisi! |
Kıt kanaat
geçinen bir aile bünyesinde zorlu bir çocukluk ve ilk gençlik yıllarından
sonra futbol ve Adana Demirspor sayesinde yaşamının yönü değişiverdi. 1975
yılında 1.430.000 TL (o zamanın kur hesabı ile yaklaşık 100.000 dolar) transfer bedeli karşılığında G.Saray’a gelip 5
numaralı formayı sırtına geçirdiğinde henüz 22 yaşındaydı. Şampiyon bir
takıma çok güçlü isimlerin yanına gelmiş, "lider karakteri" ile hemen sivrilmişti. Ağabeyler bir bir
takımdan ayrılmış, 25 yaşında G.Saray ve Milli Takım’da liberoluğa iyice yerleşmenin yanı sıra kaptanlık pazu bandını da takıvermişti koluna.
'70 ve '80’li yılların gömülü savunmalarında çok
önemli pozisyondu libero; ismi üstünde serbest adamdı. Terim gibi "başına buyruk" ve her daim “ayrıcalıklı” bir figür başka pozisyonda oynayamazdı zaten! Takımda
teknik direktörler kadar (hatta daha fazla) onun sözü geçiyor, kimi zaman ve
özellikle işler kötüye gittiğinde "zalim çavuş" edasıyla özerkliğini
ilan edip bildiğini okuyordu sahada.
![]() |
1980-81; Fatih Terim ve Turgay Şeren; Bir "-karışma sen hocam!" başkaldırısı |
O, “Kaiser” Franz
Beckenbauer’in Çukurova versiyonu olarak daha 20’li yaşlarında ulaşmıştı
imparatorluk payesine. Bu
kadarını kendisi dahil kimse tahmin edemezdi, ama G.Saray ve Milli Takım
teknik direktörlüklerine dönüşümlü olarak ipotek koyarak tacını ömür boyu
koruyacak ve Türk futbolunun gelmiş
geçmiş tek "imparatoru" olarak tarihe
geçecekti.
Hani Terim’e ait “resultante (?) ["risultato" olsa gerek!] importante” diye bir özlü söz var ya, bu sözü ölçüt olarak alırsak pek başarılı değildi
oyunculuk yaşamı. Oynadığı onbir sezon boyunca hasret kaldı G.Saray şampiyonluğa. Bu belki "tesadüf, şanssızlık, o günün şartları... " olarak açıklanabilir, ama işine geldiğinde “resultante importante” diyen kendisi değil mi? Çizgiden uçarak kafayla ve rövaşata ile çıkardığı toplar
dışında zihinlere kazınmış bireysel yetenek anılarına da sahip değilim şahsen. Sportif
başarılardan ziyade bir A.Demirspor karşılaşmasında Erol Togay’a attığı kafa,
bir Fener maçı devre arasında Ali Kemal Denizci ile kavga ederken polis memurunu
itip kakarak karakolluk olması ve oyunculuk kariyerinin sonuna doğru yine bir Fener
maçında hakem Hamza Alan’ı tartaklayıp tekrar karakola düşmesi gibi sahneler
geliyor hep akıllara. Gerilimden beslenmek onun fıtratında var!
![]() |
Stadyumdan karakola! |
Terim'in oyunculuğu değilse de jübilesi bir efsaneydi. 4 Ağustos 1985 günü bir helikopter onu sahaya
indirmiş, on beş dakikalık bir boy gösterisinden sonra “İmparator Fatih Terim”
tezahüratlarıyla tekrar bindirilip uğurlanmıştı gökyüzüne.
![]() |
4 Ağustos 1985; Fenerbahçe Stadyumu; Helikopterli Jübile |
Ne kendisinden önceki üç yıl üst üste şampiyonluğun beyefendi lideri Muzaffer Sipahi ne kendisinden
sonra ondört senelik çileyi bitiren ekibin centilmen kaptanı Cüneyt Tanman ne de
daha önceki veya sonraki herhangi bir kaptan böyle sansasyonel jübilelerin
yanına bile yaklaşamadılar. Terim’in görüntüden güç alma
ve güç yayma heves ve becerisinin bir erken dönem simgesi ve sinyaliymiş meğer
o unutulmaz helikopter sahnesi.
Teknik direktörlük yaşamında hep yüksek irtifalarda dolaştı Terim. Zaman zaman ciddi türbülanslar yaşasa da o helikopter hep yükseklerde kaldı. Sözleşmelerinde dudak uçuklatan rakamlardan pek taviz vermedi, ama G.Saray'da "sarı-kırmızı renklere olan aşkından", kariyerinin B planı olan Milli Takım'da ise "vatan sevgisinden" dem vurarak astronomik sözleşmeleri gözlerden uzak tutmaya çalıştı hep.
Dördü üst üste altı şampiyonluk ve 2000 UEFA Kupası ömür boyu geçerli bir kredi sağladı ona G.Saray'da. Milli Takım'da ise 1996 Avrupa Kupası'na katılarak bir ilke imza atması ve 2008’de peş peşe mucizeler yaratarak Avrupa üçüncülüğüne ulaşması B planını da iyice sağlamlaştırdı. Ondan daha güçlüsü yoktu artık, ne G.Saray'da ne de - akıllara seza kebapçı düellosuna kadar- Milli Takım'da.
Teknik direktörlük yaşamında hep yüksek irtifalarda dolaştı Terim. Zaman zaman ciddi türbülanslar yaşasa da o helikopter hep yükseklerde kaldı. Sözleşmelerinde dudak uçuklatan rakamlardan pek taviz vermedi, ama G.Saray'da "sarı-kırmızı renklere olan aşkından", kariyerinin B planı olan Milli Takım'da ise "vatan sevgisinden" dem vurarak astronomik sözleşmeleri gözlerden uzak tutmaya çalıştı hep.
Dördü üst üste altı şampiyonluk ve 2000 UEFA Kupası ömür boyu geçerli bir kredi sağladı ona G.Saray'da. Milli Takım'da ise 1996 Avrupa Kupası'na katılarak bir ilke imza atması ve 2008’de peş peşe mucizeler yaratarak Avrupa üçüncülüğüne ulaşması B planını da iyice sağlamlaştırdı. Ondan daha güçlüsü yoktu artık, ne G.Saray'da ne de - akıllara seza kebapçı düellosuna kadar- Milli Takım'da.
![]() |
Terim ve 2000 UEFA Kupası |
Sevapları çoktu, ama günahlarının da aşağı kalır tarafı yoktu Terim’in: öncelikle Avrupa futbolunun A klasmanı sayılan Şampiyonlar Ligi'ne G:Saray ile altı kez katılıp beşinde gruplardan çıkamamak yorum gerektirmeyen bir mertebe göstergesiydi kendisini uluslararası düzeyde gören bir teknik direktör için. (Yıllar geçtikçe bir efsaneye dönüşen 2000 UEFA Kupası zaferi de aslında o sezon Şampiyonlar Ligi H Grubunda Hertha Berlin gibi vasat bir Alman takımının altında kalma başarısızlığının bir getirisiydi. İstikrarsızlıklardan ve başarısızlıklardan başarı hikayeleri yaratmanın ustasıydı Terim kariyeri boyunca). Ayrıca G.Saray’a ikinci gelişindeki bozgun, tarihe geçen Fener
hezimetleri, transfer
fiyaskoları, lafta hep "geleceğin takımını (!)" kurarken altyapıyı (üstelik her gelişinde kendisine bağlamasına rağmen) daima göz ardı etmek, asla halef olamayacak kifayetsiz teknik ekip tercihleri ve hepsinin
fevkinde, İtalya macerasını kısa kesip uluslararası üst seviye teknik
direktörlük hayallerini yıkan taktiksel sığlık. Andrea Pirlo, “Düşünüyorum,
Öyleyse Oynarım” başlığı ile Türkçe’ye
çevrilen ünlü kitabında sarkastik bir uslupla bu konuda Milano
günlerine ait ilginç detaylar veriyor. Milan Baros ise daha direkt ifadelerle Terim’in taktiksel
tekdüzeliğinden hiçbir Türk öğrencisinin cüret edemeyeceği bir açıklıkla söz ediyor: "G.Saray'da taktik konusunda konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Sürekli rakibi yıkmak, parçalamak gibi şeylerden bahsederdi."
![]() |
Andrea Pirlo'nun hiç anlayamadığı (!) türde kaotik bir taktiksel işaretler notu |
Futbol basit bir oyun ama
Terim ile iyice sadeleşiyor; her daim geçerli olan planı oyunun
kontrolünü maç süresince elinde tutacak dominant bir kurgudan
ibaret. Dörtlü alan savunması, pres, rakibin oyun alanını daraltmak, disiplinli ama agresif forvetlerle
baskıyı üçüncü bölgede başlatmak ve dinamo gibi çalışan orta sahasıyla rakibi
yıpratarak topları kazanıp bunları etkili kanat hücumcuları ve kanat bekleriyle gol
noktalarına taşımak. Ezcümle, rakibi hem bozacak hem de oyunu sürekli kontrol
altında tutacak, özünde "rakibi parçalama motivasyonu" olan ve takımdaşlığa dayalı bir düzen. Hepsi bu!
Bu hükümran ve agresif ama tekdüze plan, uygun fiziki güç ve beceriye sahip oyuncuların varlığında ve
seyirci baskısıyla iyi iş çıkarabiliyor, ama nispeten daha güçlü takımların karşısında, arkada taraftar desteği olmayan ortamlarda ve rakip taktisyenlerin kurnazca hazırladıkları sürpriz
oyunlara karşılık vermek gerektiğinde hüsrana uğrayabiliyor. Öte yandan özellikle iyi gitmeyen
durumlarda, Terim'in yetiştiği Çukurova kültürüne özgü gözü karalık başına iş açabilecek pervasızlık düzeyine ulaşabiliyor; “lügatımda kaybetmek yok”
gibi spor etiğiyle pek de bağdaşmayan mottosu ona saha içinde ve dışında olmadık
işler yaptırabiliyor zor ve kritik anlarda; tökezleme
halleri takımı yıkıma sürükleyecek öfke nöbetlerine ve Rus ruleti hamlelerine yol açabiliyor.
![]() |
"Taktik-maktik yok; hep pres, hep hücum!" |
![]() |
İşler zora girdiğinde sahaya girmek de var Terim'in repertuvarında! |
Geçtiğimiz Aralık ayında atılan imzalar, bu kez hiç kopmayacak ebedi bir ilişkiyi başlatmışa benziyor Terim ile G.Saray arasında. Kabul edelim, şartlar ve gelişmeler ne olursa olsun "Imparatoru" tahtından uzaklaştırabilecek bir güç pek görünmüyor kulübün halihazırda hiç umut vadetmeyen dağınık yönetim ve genel kurul düzeninde.
Sahip olduğu bitmek tükenmek bilmez taraftar kredisi ve arkasındaki kuvvetli medya rüzgarı dikkate alındığında Terim'in G.Saray'daki tek süper güç düzeyine
ulaşmakta olduğunun farkına varmak pek zor değil. O var oldukça ve var olmayı istedikçe sürecek kesintisiz bir ilişki bekliyor bizleri; içimize sinsin
ya da sinmesin buna kendimizi alıştırmamız gerek. Bu ilişkiden elde edilecek uzun vadeli sonuçlara gelince, kanımca bu yazının satır araları yeterince ipucu sunuyor bu konuda.
E.Ülgen; 4 Nisan 2018
Yazarın önceki yazılarından seçmeler
Genel Konular
Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü? -16 Haziran 2017-
17
Yaşında Yorgun Bir Kupa ve "Bir Şaman Ayini" -17 Mayıs 2017-
Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
![]() |
Fatih Terim ve Galatasaray; Uzatmalı bir "Aşk Hikayesi"! |
E.Ülgen; 4 Nisan 2018
Yazarın önceki yazılarından seçmeler
Genel Konular
3F; Fado, Fiesta, Football - 3 Ekim 2017-
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/10/fado.html?m=1
Teknik Direktörler; Futbolun Özel Adamları - 16 Temmuz 2017 -
Teknik Direktörler; Futbolun Özel Adamları - 16 Temmuz 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/teknik-direktorler-futbolun-ozel.html
Dünyanın Çivisi Çıkmış, Hala mı Futbol? - Futbolun Sihiri - 27 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Hollanda Futbolu ile Hollanda'nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki -1 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/02/yazarn-diger-yazlar-bir-panzerin.html
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
Selçuk İnan'ın Dramı -16 Eylül 2017 -
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/kaleciler-sahalarn-yalnz-ve-tedirgin.html?m=1
Özel Konular
Özel Konular
Selçuk İnan'ın Dramı -16 Eylül 2017 -
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Jurgen Klopp
ve "Gegenpressing" - 5 Eylül 2017 -
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Dank je wel*
Wesley, Bu Taraftar Seni Çok Özleyecek. 10 Temmuz 2017 -
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü? -16 Haziran 2017-
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Zafere Giden
Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Müstesna Bir
Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
Taraftar ve
futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan
2016
aşağıdaki
bağlantıyı tıklayınız
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder