17 Eylül 2018 Pazartesi

Perde Açılıyor; Şölen Başlıyor - Galatasaray - FK Lokomotiv Moskova

Galatasaray - FK Lokomotiv Moskova, 18.09.2018, TT Stadyumu


     Lokomotif ismi (Dinamo ve Torpedo ile birlikte) bir dönemin "Doğu Bloku" ile özdeşleştirilen mekanik futbolunu çağrıştırıyor zihinlerde. Artık çağ da değişti futbol da, o eski lokomotifler birer birer çekildi futbol sahnesinden. 1987'de Avrupa’da Ajax ile final oynamış olan Lokomotiv Leipzig, Almanya birleşmesinden sonra bölgesel liglere uğurlandı. Lokomotiv Sofya, finansal zorluklar nedeniyle Bulgar liginde küme düştü. Lokomotiv Astana adını değiştirdi. Son dönemde Avrupa futbolunda isminin hakkını vermeye ve çağın şartlarına uymaya çalışan tek lokomotif kaldı, o da G.Saray’ın Salı akşamki rakibi Lokomotiv Moskova.
      Sovyetler zamanında diğer Moskova kulüpleri Spartak, CSKA, Dinamo ve Torpedo ile rekabet etmekte zorlanan bir takımdı Lokomotiv. 1922’de Demiryolları üzerinden  Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan kulübün o uzun dönemde iki kupa şampiyonluğundan ve bir lig ikinciliğinden başkaca bir başarı hikayesi yok. Diğer dört takımın gerisinde kalması nedeniyle "futbol arabasının stepnesi" benzetmesiyle küçümseniyordu o zamanlar ve Moskova futbol pentagonunun en zayıf halkası olarak niteleniyordu.
     Aslında, öyle adlandırmak pek akıllarına gelmemiş ama Lokomotiv’in de bir "imparatoru" var: Yuri Pavlovich Semin. Bu Rus futbol bilgesi, Lokomotiv’de 1985 ‘dan 2005’e kadar tam 19 sezon teknik direktörlük yapıyor ve nihayetinde 2002 ve 2004 sezonlarında iki kez şampiyonluğa ulaşıp Spartak’ın hegemonyasını kırarak başka mecralara açılmak üzere selametle ayrılıyor kulüpten: tam bir “sabrın sonu selamettir” vakası!  Semin’den sonra, "14 senelik çile" dönemi başlıyor Lokomotiv için. Bu çile, tahmin edileceği üzere, Yuri Semin’in tekrar işbaşı yapmasıyla geçtiğimiz sezon mutlu sonla bitiyor. Lokomotiv’i bunca uzun bir aradan sonra 2017-18 sezonunda şampiyonluğuna ulaştıran Yuri Semin, el üstünde tutulan 70’lik bir futbol efsanesi. 2007 yılında bir yıl süren bir başkanlık dönemi de var kulüpte. Profilini, kariyerini ve Lokomotiv'de yarattığı etkiyi tanımlarken G.Saray üzerinden gidip  “bir Terim + Lucescu bileşkesi” diyebiliriz onun için.
Yuri Pavlovich Semin; Lokomotiv efsanesi
     Şampiyonlar Ligi grup kuralarından beri G.Saray’ın yanında olan ilahi gücün etkisi devam ediyor olmalı: Semin’in Lokomotiv’i geçen sezonki şampiyonluktan sonra bu sezona hiç iyi başlamadı; ligde 7 maçta 9 puanla 9. durumdalar. Takımın beyni Manuel Fernandes, paydaşlarına bir nevi "Gomis sendromu" yaşatmakta, kontrat yenileme kavgası, karşılıklı kırgınlıklar, yönetime ulu orta saygı sitemleri vb… Krasnodar’dan 9 milyon € bedelle transfer edilen gol becerisi yüksek santrafor Smolov’u cezası nedeniyle oynatamayacaklar. Yerine, maç eksiği olan Portekizli yedek Eder sahada olacak muhtemelen. Eder, G.Saray’ın kırılgan defansif tandeminin nispeten daha rahat başa çıkabileceği bir santrafor, ama 2016 Avrupa Kupası finalinde Ronaldo’dan rol çalarak Lloris’i avlayan ve Portekiz’e kupayı getiren bir kahraman aynı zamanda, pek hafife almaya da gelmez. 

     Lokomotiv genellikle 4-2-3-1 formasyonu ile yayılıyor sahaya. Üçlüde bilinen isimler var: Manuel Fernandes’i tanıtmaya gerek yok. Bugünlerde biraz kırgın ve küskün, ama doğal yetenekleri ile her an şapkadan tavşan çıkartabilecek büyük bir silah. Oynarsa, eski Schalke’li Farfan da tanıdık isimlerden. Hani Ünal Aysal’ın tezgahta kalan çileklerinden; hayli yaşlandı, 34'ü buldu. Orta (defansif) ikilide PSG’den kiralanan Polonyalı Krychowiak ve “tecrübe abidesi” diğer bir 34’lük, kaptan Igor Denisov yer alıyor. Takımın transfermakt verilerine göre en pahalı oyuncusu, 18 milyon € değer biçilen  Krychowiak, top kapma istatistiklerini alt üst eden üst seviye defansif özelliklere sahip çok mücadeleci bir oyuncu. Aynı zamanda oyunu geriden başlatıp yönlendirme rolü de onda; dripling özellikleri nispeten kısıtlı ama boşluk bulduğu zaman ileri çıkmaktan çekinmiyor, gole kadar gidebiliyor .    

1.92’lik Hırvat stoper Vedran Corluka da takımın "tecrübe abideleri" arasında. Partneri ise 1,96’lık Solomon Kvirkvelia, namı diğer “Gürcü Duvarı”. Bu ikilinin yedeği Schalke’den tanıdığımız Benedict Höwedes. (Defansı asıyla ve yedeğiyle sağlam (ve kaliteli) kazığa bağlamışlar gerçekten; Maicon’larla, Çalık’larla cebelleşen G.Saray taraftarının kıskanmaması mümkün değil!)  Rus tabiyetine devşirilen ve tam 11 sezondur Lokomotiv’in kalesini istikrarla koruyan Brezilyalı kaleci Guilherme, iki dev stoperin gerisinde 1.96’lık boyuyla defansif kulelerin üçüncü ayağını oluşturuyor.
Stoper Solomon Kvirkvelia, "Gürcü Duvarı" ya da "Gürcü Kulesi"
      Gelelim takımın sempatik ve o derecede etkili ikilisine. 22 yaşındaki tek yumurta ikizleri Aleksey ve Anton Miranchuk kardeşler. (2015 yılında kulübün o dönemdeki başkanı Olga Smorodskaya, Lokomotiv’in Rusya Kupası’nı kazandığı maçtan sonra soyunma odasına girdiğinde maçın adamı olan Alexey yerine 90 dakika kulübede oturan ikizi Anton’u tebrik ediyor. Benzerlik o derece yani)! Aynı forma numarasıyla birer devre oynasalar kimse ayırt edemez onları! Alexey, ikizlerin ilk parlayanı, 2015’den beri forvet arkası ve orta saha oyun kurucu pozisyonunda vazgeçilmez adam. Anton, daha geriden gelse de Yuri Semin’in teknik direktörlüğü ile birlikte takıma girdi, 2018 Dünya Kupası’nda ikizinin yanında Rusya milli takım kadrosunda yer aldı. Semin ileri üçlünün sağında oynatıyor onu, Farfan ile dönüşümlü olarak.
22 yaşındaki tek yumurta ikizleri, Anton ve Alexey Miranchuk
     Tesadüfe bakın, 2002 yılında yine bir 18 Eylül akşamı Fatih Terim, Yuri Semin’in Lokomotiv’i ile yine bir Şampiyonlar Ligi grup maçında  karşılaştı. Sahada şimdiki yardımcıları Ümit ve Hasan da vardı ve Ali Sami Yen’deki maçı 2-1 kaybetti. Salı akşamı, Terim için o maçın rövanşını almanın ve kimin daha bilge olduğunu kanıtlamanın zamanı. 52.000 taraftarın yoğun baskısı altında iyi bir başlangıç bekleniyor G.Saray’dan. Ortak futbol aklı, takımın hızını ve gol şansını arttırmak üzere, dev cüsseli stoperlerle boğuşma şansı olmayan, durağan ve etkisiz Eren’in yerine Onyekuru’nun oynamasını telkin ediyor. Ama "İmparator" bu, telkin dinler mi hiç! Oysa, Onyekuru + Rodrigues ikilisinin birlikte yaratacakları çok yönlü tempo ve hareketli oyun kesinlikle raydan çıkartabilirdi Lokomotiv’i. Tabii yetenekleri sınırlı Sinan'ın yerine, formda, istekli ve iyi hazırlanmış bir Feghouli’nin klası ve sürati de keşke eklenebilseydi ofans organizasyonuna, ancak bu opsiyon hiç yok Terim'in zihninde; ondan tamamen vazgeçmiş her nedense. Tekrar birlikte görme mutluluğuna eriştiğimiz Fernando+ N’Diaye ikilisinin, Krychowiak’ın agresif baskısına  gösterecekleri direnç ve oyun geçişlerini yönlendirmedeki uyumları G.Saray’a orta sahada ağır basmanın yolunu açacaktır.  Manuel Fernandes'in olmayan pozisyonlardan olmadık fırsatlar yaratabileceği hiç unutulmamalı.  Miranchuk biraderler de hiç yabana atılmamalı! Ayrıca Salı akşamı Lokomotiv’in hava toplarının mutlak hakimi olacağı aşikar. Oyunu buna göre kurmak ve duran toplar için gerekli hazırlıkları yapmak şart. Bu fizik farkıyla bunun nasıl mümkün olacağı ise büyük bir soru işareti, böylesine bir fiziksel handikap için "Fatih Hoca çaresini bulur" kolaycılığına sığınmaktan başka bir çare yok! 

    Analizimizden de anlaşıldığı üzere, rakip asla bir “lokum” değil, Moskova efsanesi Yuri Pavlovich Semin’in bu önemli maça çok özel bir hazırlık yapacağı da belli, ancak yine de Lokomotiv, Şampiyonlar Ligi'ndeki diğer birinci torba alternatiflerinin yanında esamesi okunacak türden bir takım sayılmaz. Terim ve takımı ayaklarına kadar gelen büyük şölene zaferle başlama fırsatını iyi kullanmak zorunda; baştan söyleyelim, aksi bir sonucun ne özrü olur ne de tesellisi.  
E.Ülgen - 17 Eylül 2018 -



27 Nisan 2018 Cuma

Galatasaray - Beşiktaş; Büyük Düello - 29 Nisan 2018 -

"to be or not to be, that is the question!"

Ön not:  G.Saray Pazar akşamki büyük düelloda taraftarına UEFA Şampiyonlar Ligi gruplarına yelken açmanın coşkusunu mu yaşatacak yoksa meçhule giden karanlık bir yola sürüklenmenin hayal kırıklığını mı? Bu kritik soruya cevap arayan bir maç önü egzersizini paylaşıyorum bu yazıda, tabii G.Saray penceresinden. Asıl muhatabının dikkate almayı bırakın, haberdar bile olmadığı "gönüllü akıl hocalığı" taraftarlığın işe yaramayan ama keyifli ve zihin açıcı bir meşgalesidir. Eğer yazıda bunun dozunu kaçırdıysam kusurumu bağışlayın lütfen, sebebi maçı fazlaca düşünüyor olmamdır.
EÜ-27.04.2018
     
     G.Saray, sezon boyunca oynadığı on beş maçın on dördünden zaferle ayrıldığı sahasına bu kez şampiyonluk yolundaki can alıcı hamleyi yapmak ve belki de sezona son noktayı koymak için çıkıyor. Dış sahada tel tel dökülüp tam yedi kez mağlubiyetle eve dönen takım, taraftarın yarattığı müthiş atmosferde öyle yüksek bir duygusal enerjiyle besleniyor ki deplasmandaki aciz görüntüsüne inat silindir gibi ezip geçiyor sahasında ağırladığı tüm rakiplerini. Bu tabloya istinaden G.Saray'ın Pazar akşamı kendi evinde yine benzer mutluluk sahneleri yaşayacağını ve yaşatacağını tahmin etmek fazla iyimser bir beklenti sayılmaz belki, ancak bu öngörünün Terim ve ekibi tarafından alınması gereken önlemlere bağlı olduğu da bir gerçek. Kabul etmek gerekir, BJK önemli teknik ayrıcalıklara sahip olan üstün ve özel bir rakip. 
      Terim'in on ikinci adamın sağladığı enerjiye güvenip her zamanki gibi oyunu karşı sahaya yıkmaktan ve baskılı oynamaktan ibaret bir strateji planlaması bu karşılaşma için gerçekçi bir kurgu olarak görünmüyor. Cesaret ile paniğin, öz güven ile tedirginliğin, hırs ile lakaytlığın birbirine karıştığı gelgitlerle dolu klasik bir kaos futbolu yerine rakip analizine dayanan ve deneyimlerden ders çıkaran sağlam, güvenli ve sabırlı bir planı oyun süresine yayabilmek zaferin temel koşulu olacak bu maçta hiç kuşkusuz.
     BJK’ın gücü esas olarak Quaresma, Talisca ve Babel'den oluşan süper trionun başrolde olduğu etkili bir ön bölge oyunundan kaynaklanıyor. Duvar paslarıyla ve sürekli yer değiştirerek ceza sahası civarını adeta muhasara altına alıp hedefe ulaşan bu hareketli oyun rakipleri çoğu zaman çaresiz bırakabiliyor. Dönen topları çok çabuk kazanarak rakibin soluklanmasına vakit tanımayan Atiba ile takımın lideri ve öldürücü son pasların sahibi Oğuzhan da bu etkili kurgunun temel taşları. Bu tempolu tahakkümle başa çıkabilmenin yolu öncelikle alanı doğru bölüşen kalabalık, paylaşımcı ve sert bir orta saha yapısından geçiyor. 
     Oğuzhan’ın kendi taraftarının protestosuna maruz kalacak kadar formsuz oluşu ve Atiba'nın oynayacak olsa bile sakatlıktan yeni çıkmış hali G.Saray için fırsat olarak görülebilir. Ancak Tolgay ve Medel gibi onlarla eşdeğer kalibredeki alternatiflerin varlığı, özel önlemler alınmadığı takdirde, BJK'ın hükümran oyun düzenini eksiklik hissetmeden sürdürebilmesini sağlayacaktır hiç kuşkusuz. Terim bu maça özgü olarak Belhanda'dan feragat ederek katıksız bir orta saha üçlüsü (Fernando+Donk+Selçuk) ile çıkıp BJK’ın ön bölgedeki dikine ve süratli set hücumlarını sert, dirençli ve etkili bir ikinci bölge parselasyonu ile engellemeye çalışmalı. Ayrıca kanat hücumlarında rakip oyuncuların içeriye ve sıfıra doğru katetmelerini önlemek üzere yakın ve kademeli markajdan ödün vermemek gerekir; rakibe rastgele ortadan başka çare bırakmamak en kolay atak savuşturma yolu olacaktır.   
     Son kupa yarı finali hengamesinde TFF'nin "mağdura da bir taviz! " eyyamcılığıyla direkt kırmızı kartlı Pepe'yi içtihatlara aykırı olarak sadece bir maç ceza ile aklayıp sahaya sürmesi Terim için ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış olmalı. G.Saray Portekizli deneyim abidesinden yoksun bir tandemin muhtemel pozisyon uyumsuzluklarından yararlanabilirdi. Pepe'nin defansa geri dönüşü ve Tosiç ile birlikte oluşturacağı sert ve uyumlu tandem Gomis'in tek başına hedefi görebilecek boşluklar bulabilmesini zorlaştıracaktır; ona ön bölgede sağlanacak yakın destek konusunda Terim'in epey kafa yorması gerekecek. Bu ihtiyaç Sinan ile Rodrigues arasında bir tercih ikilemi doğuruyor doğal olarak. Bir tarafta son maçlarda takımı en kritik anlarda yaşama döndüren isabetli vuruşlarıyla fırsatçılığını ve sürpriz golcülüğünü kanıtlayan takımın tek sol ayaklısı Sinan Gümüş, diğer tarafta tüm çabukluğuna ve etkili bindirmelerine rağmen, transfer dedikodularından mıdır bilinmez, özellikle son beş-altı maçtır sonuç girişimlerinde çoğunlukla duraksama yaşayarak verimsizleşen Garry Rodrigues. Sinan'ın son iki sezonda lig istatistiği 0,96 gol/maç iken, Rodrigues aynı dönemde maç başına 0,22  gole ancak ulaşabilmiş.* Takımın gol şansını arttıracak ve büyük koz "Kara Panter"in ön bölgede ve gol yollarında kendisine daha rahat bazuka koridorları açmasına imkan sağlayacak partnerin tespiti kritik bir teknik direktör inisiyatifi olacak bu maçta. 
      Özlü bir formasyon çözümlemesi ile tamamlayalım maç önü analizimizi: Belhanda ve Rodrigues'in yer alacağı klasik 4-2-3-1 dizilişi yerine başlangıç kadrosuna Selçuk ve Sinan'ın dahil edilerek oyun düzeninin 4-3-1-2'ye evrilmesi, BJK gibi bir özel rakibe karşı orta sahadaki güvenliği arttırmakla kalmaz aynı zamanda Mariano ve Nagatomo'nun  emniyetle atağa çıkabileceği, ön bölgede etkili ve maç boyunca 4-3-3 ile 4-4-2 dizilişlerine geçiş yapabilecek esnekliğe sahip bir saha parselasyonu da sağlar kanımca. 
    Vodafone Park'daki 3-0’lık ilk maçta Şenol Güneş, büyük bir sürprize imza atıp Talisca gibi bir starı yedek bırakmış ve 3 safkan orta saha (Atiba+Tolgay+Oğuzhan) ile oynayarak sahayı dar etmişti G.Saray'a. Bu kez sürpriz sırası Terim’de. Şapkadan tavşan çıkarmasını beklemiyoruz ama bu kritik karşılaşmada "önde basıp kazanacağız, önlem almayacağız, bize önlem alınmasını sağlayacağız" klişesiyle ifade ettiği üst perdeden ve basmakalıp oyun felsefesinden sıyrılıp takımın dizilişinden oyuncu tercihlerine kadar tüm kararlarda fark yaratmak ve ezber bozmak gerektiğini anlamalı. 50 bin kişilik koronun duygusal enerjisi hedefe ulaşma yolunda gereken katkıyı sağlayacaktır hiç kuşkusuz, yeter ki "İmparator" sezon başından bu yana parıldayan taraftar-takım sinerjisinin ışığını kesmesin!
E.Ülgen; 27.04.2018
*not: Garry Rodrigues'in ligin son iki sezonunda 2857 dakikadaki 7 golüne ( 0,22 gol/90 dak) karşılık Sinan Gümüş'ün aynı dönemde 937 dakikada 10 golü var. (0,96 gol/90 dak)


4 Nisan 2018 Çarşamba

Fatih Terim ve Galatasaray; Uzatmalı bir "Aşk Hikayesi"


     Ön Not: Terim'e itirazımın nedeni pespaye bir kebapçı baskınının  yarattığı infial değildi sadece. Motivasyon faktörünü oyunun merkezine yerleştirerek başarı bekleme anlayışının üst düzey profesyonellerden kurulmuş yepyeni bir takıma derman olacağı çok şüpheliydi benim açımdan. Mevcut koşullarda Terim'den geleceğe matuf, planlı ve istikrarlı bir başarı beklemek ise aşırı bir iyimserlikti kanımca. Haklı mıydım, yoksa yanıldım mı? Nasıl bir teknik adam Terim? Bundan böyle nasıl bir ilişki olacak onunla Galatasaray arasında? Yazı bu sorulara cevap arıyor; nihai yorum ise okurlara ait.
EÜ- 4 Nisan 2018
               
     Bunca yıpranmışlığına rağmen Terim'in takımla ve camiayla sağladığı hızlı bütünleşme övgüyü hak ediyor doğrusu. Yaşamsal önem taşıyan Fenerbahçe derbisinden önceki son idmana otuz bin taraftar toplayarak sahneye koyduğu tarihi dayanışma gösterisi takdire şayan. Gol sevincini elli bin izleyici önünde birkaç ay önce tanıştığı lejyonerlerle sarmaş dolaş paylaşması ise sahip olduğu iletişim ve takımdaşlık büyüsünün etkileyici bir resmi.
Terim ve Gomis; 3 ayda kurulan bir baba-oğul ilişkisi! 
      Takımı üç ayda şampiyonluk düzlüğüne çıkartan bu zahiri performansın G.Saray'ın ihtiyaç duyduğu uzun vadeli başarıya ve istikrarlı gelişmeye ne ölçüde katkı sağlayacağını öngörebilmek için Terim'i anlamak, oyunculuk yıllarından bu yana yaptıklarının ve yapamadıklarının derinlikli bir analizini yapmak gerek. Malum, geçmiş geleceğin aynasıdır.
      Kıt kanaat geçinen bir aile bünyesinde zorlu bir çocukluk ve ilk gençlik yıllarından sonra futbol ve Adana Demirspor sayesinde yaşamının yönü değişiverdi. 1975 yılında 1.430.000 TL (o zamanın kur hesabı ile yaklaşık 100.000 dolar) transfer bedeli karşılığında G.Saray’a gelip 5 numaralı formayı sırtına geçirdiğinde henüz 22 yaşındaydı. Şampiyon bir takıma çok güçlü isimlerin yanına gelmiş, "lider karakteri" ile hemen sivrilmişti. Ağabeyler bir bir takımdan ayrılmış, 25 yaşında G.Saray ve Milli Takım’da  liberoluğa iyice yerleşmenin yanı sıra kaptanlık pazu bandını da takıvermişti koluna. 
     '70 ve '80’li yılların gömülü savunmalarında çok önemli pozisyondu libero; ismi üstünde serbest adamdı. Terim gibi "başına buyruk" ve her daim “ayrıcalıklı” bir figür başka pozisyonda oynayamazdı zaten! Takımda teknik direktörler kadar (hatta daha fazla) onun sözü geçiyor, kimi zaman ve özellikle işler kötüye gittiğinde "zalim çavuş" edasıyla özerkliğini ilan edip bildiğini okuyordu sahada.
1980-81; Fatih Terim ve Turgay Şeren; Bir "-karışma sen hocam!" başkaldırısı
      O, “Kaiser” Franz Beckenbauer’in Çukurova versiyonu olarak daha 20’li yaşlarında ulaşmıştı imparatorluk payesine. Bu kadarını kendisi dahil kimse tahmin edemezdi, ama G.Saray ve Milli Takım teknik direktörlüklerine dönüşümlü olarak ipotek koyarak tacını ömür boyu koruyacak ve Türk futbolunun gelmiş geçmiş tek "imparatoruolarak tarihe geçecekti.
      Hani Terim’e ait “resultante (?) ["risultato" olsa gerek!] importante” diye bir özlü söz var ya, bu sözü ölçüt olarak alırsak pek başarılı değildi oyunculuk yaşamı. Oynadığı onbir sezon boyunca hasret kaldı G.Saray şampiyonluğa. Bu belki "tesadüf, şanssızlık, o günün şartları... " olarak açıklanabilir, ama işine geldiğinde “resultante importante” diyen kendisi değil mi? Çizgiden uçarak kafayla ve rövaşata ile çıkardığı toplar dışında zihinlere kazınmış bireysel yetenek anılarına da sahip değilim şahsen. Sportif başarılardan ziyade bir A.Demirspor karşılaşmasında Erol Togay’a attığı kafa, bir Fener maçı devre arasında Ali Kemal Denizci ile kavga ederken polis memurunu itip kakarak karakolluk olması ve oyunculuk kariyerinin sonuna doğru yine bir Fener maçında hakem Hamza Alan’ı tartaklayıp tekrar karakola düşmesi gibi sahneler geliyor hep akıllara. Gerilimden beslenmek onun fıtratında var! 
Stadyumdan karakola!
       Terim'in oyunculuğu değilse de jübilesi bir efsaneydi. 4 Ağustos 1985 günü bir helikopter onu sahaya indirmiş, on beş dakikalık bir boy gösterisinden sonra “İmparator Fatih Terim” tezahüratlarıyla tekrar bindirilip uğurlanmıştı gökyüzüne.
4 Ağustos 1985; Fenerbahçe Stadyumu; Helikopterli Jübile
      Ne kendisinden önceki üç yıl üst üste şampiyonluğun beyefendi lideri Muzaffer Sipahi ne kendisinden sonra ondört senelik çileyi bitiren ekibin centilmen kaptanı Cüneyt Tanman ne de daha önceki veya sonraki herhangi bir kaptan böyle sansasyonel jübilelerin yanına bile yaklaşamadılar. Terim’in görüntüden güç alma ve güç yayma heves ve becerisinin bir erken dönem simgesi ve sinyaliymiş meğer o unutulmaz helikopter sahnesi. 
     Teknik direktörlük yaşamında hep yüksek irtifalarda dolaştı Terim. Zaman zaman ciddi türbülanslar yaşasa da o helikopter hep yükseklerde kaldı. Sözleşmelerinde dudak uçuklatan rakamlardan pek taviz vermedi, ama G.Saray'da "sarı-kırmızı renklere olan aşkından", kariyerinin B planı olan Milli Takım'da ise "vatan sevgisinden" dem vurarak astronomik sözleşmeleri gözlerden uzak tutmaya çalıştı hep. 
     Dördü üst üste altı şampiyonluk ve 2000 UEFA Kupası ömür boyu geçerli bir kredi sağladı ona G.Saray'da. Milli Takım'da ise 1996 Avrupa Kupası'na katılarak bir ilke imza atması ve 2008’de peş peşe mucizeler yaratarak Avrupa üçüncülüğüne ulaşması B planını da iyice sağlamlaştırdı. Ondan daha güçlüsü yoktu artık, ne G.Saray'da ne de - akıllara seza kebapçı düellosuna kadar- Milli Takım'da.   
Terim ve 2000 UEFA Kupası
       Sevapları çoktu, ama günahlarının da aşağı kalır tarafı yoktu Terim’in: öncelikle Avrupa futbolunun A klasmanı sayılan Şampiyonlar Ligi'ne G:Saray ile altı kez katılıp beşinde gruplardan çıkamamak yorum gerektirmeyen bir mertebe göstergesiydi kendisini uluslararası düzeyde gören bir teknik direktör için. (Yıllar geçtikçe bir efsaneye dönüşen 2000 UEFA Kupası zaferi de aslında o sezon Şampiyonlar Ligi H Grubunda Hertha Berlin gibi vasat bir Alman takımının altında kalma başarısızlığının bir getirisiydi. İstikrarsızlıklardan ve başarısızlıklardan başarı hikayeleri yaratmanın ustasıydı Terim kariyeri boyunca). Ayrıca G.Saray’a ikinci gelişindeki bozgun, tarihe geçen Fener hezimetleri, transfer fiyaskoları, lafta hep "geleceğin takımını (!)" kurarken altyapıyı (üstelik her gelişinde kendisine bağlamasına rağmen) daima göz ardı etmek, asla halef olamayacak kifayetsiz  teknik ekip tercihleri ve hepsinin fevkinde, İtalya macerasını kısa kesip uluslararası üst seviye teknik direktörlük hayallerini yıkan taktiksel sığlık. Andrea Pirlo, “Düşünüyorum, Öyleyse Oynarım”  başlığı ile Türkçe’ye çevrilen ünlü kitabında sarkastik bir uslupla bu konuda Milano günlerine ait ilginç detaylar veriyor. Milan Baros ise daha direkt ifadelerle Terim’in taktiksel tekdüzeliğinden hiçbir Türk öğrencisinin cüret edemeyeceği bir açıklıkla söz ediyor: "G.Saray'da taktik konusunda konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Sürekli rakibi yıkmak, parçalamak gibi şeylerden bahsederdi.
Andrea Pirlo'nun hiç anlayamadığı (!) türde kaotik bir taktiksel işaretler notu 
       Futbol basit bir oyun ama Terim ile iyice sadeleşiyor; her daim geçerli olan planı oyunun kontrolünü maç süresince elinde tutacak dominant bir kurgudan ibaret. Dörtlü alan savunması, pres,  rakibin oyun alanını daraltmak, disiplinli ama agresif forvetlerle baskıyı üçüncü bölgede başlatmak ve dinamo gibi çalışan orta sahasıyla rakibi yıpratarak topları kazanıp bunları etkili kanat hücumcuları ve kanat bekleriyle gol noktalarına taşımak. Ezcümle, rakibi hem bozacak hem de oyunu sürekli kontrol altında tutacak, özünde "rakibi parçalama motivasyonu" olan ve takımdaşlığa dayalı bir düzen. Hepsi bu! 
"Taktik-maktik yok; hep pres, hep hücum!" 
     Bu hükümran ve agresif ama tekdüze plan, uygun fiziki güç ve beceriye sahip oyuncuların varlığında ve seyirci baskısıyla iyi iş çıkarabiliyor, ama nispeten daha güçlü takımların karşısında, arkada taraftar desteği olmayan ortamlarda ve rakip taktisyenlerin kurnazca hazırladıkları sürpriz oyunlara karşılık vermek gerektiğinde hüsrana uğrayabiliyor. Öte yandan özellikle iyi gitmeyen durumlarda, Terim'in yetiştiği Çukurova kültürüne özgü gözü karalık başına iş açabilecek pervasızlık düzeyine ulaşabiliyor; “lügatımda kaybetmek yok” gibi spor etiğiyle pek de bağdaşmayan mottosu ona saha içinde ve dışında olmadık işler yaptırabiliyor zor ve kritik anlarda; tökezleme halleri takımı yıkıma sürükleyecek öfke nöbetlerine ve Rus ruleti hamlelerine yol açabiliyor. 
İşler zora girdiğinde sahaya girmek de var Terim'in repertuvarında!
      Geçtiğimiz Aralık ayında atılan imzalar, bu kez hiç kopmayacak ebedi bir ilişkiyi başlatmışa benziyor Terim ile G.Saray arasında. Kabul edelim, şartlar ve gelişmeler ne olursa olsun "Imparatoru" tahtından uzaklaştırabilecek bir güç pek görünmüyor kulübün halihazırda hiç umut vadetmeyen dağınık yönetim ve genel kurul düzeninde. 
Fatih Terim ve Galatasaray; Uzatmalı bir "Aşk Hikayesi"! 
      Sahip olduğu bitmek tükenmek bilmez taraftar kredisi ve arkasındaki kuvvetli medya rüzgarı dikkate alındığında Terim'in G.Saray'daki tek süper güç düzeyine ulaşmakta olduğunun farkına varmak pek zor değil. O var oldukça ve var olmayı istedikçe sürecek kesintisiz bir ilişki bekliyor bizleri; içimize sinsin ya da sinmesin buna kendimizi alıştırmamız gerek. Bu ilişkiden elde edilecek uzun vadeli sonuçlara gelince, kanımca bu yazının satır araları yeterince ipucu sunuyor bu konuda.     
E.Ülgen; 4 Nisan 2018

Yazarın önceki yazılarından seçmeler
Genel Konular
3F; Fado, Fiesta, Football - 3 Ekim 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/10/fado.html?m=1

Teknik Direktörler; Futbolun Özel Adamları - 16 Temmuz 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/teknik-direktorler-futbolun-ozel.html

Dünyanın Çivisi Çıkmış, Hala mı Futbol? - Futbolun Sihiri - 27 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Hollanda Futbolu ile Hollanda'nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki -1 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/02/yazarn-diger-yazlar-bir-panzerin.html

Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Selçuk İnan'ın Dramı -16 Eylül 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Jurgen Klopp ve "Gegenpressing"  - 5 Eylül 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Dank je wel* Wesley, Bu Taraftar Seni Çok Özleyecek. 10 Temmuz 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü? -16 Haziran 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

17 Yaşında Yorgun Bir Kupa ve "Bir Şaman Ayini" -17 Mayıs 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız























.