2 Ekim 2017 Pazartesi

3 F; FADO, FIESTA, FOOTBALL

      

       Futbolun yarattığı kitlesel bütünleşmenin, toplumun dikkatini asıl meselelerden kaçırmaktan başka bir işe yaramadığı ileri sürülür hep; “Futbol toplumun afyonudur” klişesi tekrarlanır durur futbol muhalifi aydınlar tarafından. Eh, Portekiz diktatörü Salazar da bunu itiraf etmiştir zaten, “-ben ülkeyi 3F’le, fiesta, fado ve futbol ile yönettim” diyerek. Futbolun soyut bir birliktelik duygusuyla kitleleri “reel yaşamdan” uzaklaştırabildiği durumlar olabilir elbet, ancak ona sadece bu gözle bakmak, dinamik ve birleştirici yönünü hiç görmemek katı bir önyargı değil mi?
      Simon Kuper, “Ajax, Hollandalılar ve Savaş” adlı kitabında[1], futbolun siyasileşmesinin 1930’larda, yani Hitler ve Mussolini’nin yükseldiği, propagandanın revaçta olduğu o yaşanmayası yıllarda başladığını ancak futbolun faşistlere kucak açmayıp onlarla mücadele ettiğini anlatır. Faşistler de aslında pek sevememişlerdir bu popüler oyunu, ama ne yapsınlar, halkın sevgilisi olmuş bir kere, yandaş yapmak gerekir onu kendi kirli emelleri için. Misal, 1934 Italya Dünya Kupası bir faşizm propagandasına dönüşmüştür, ama Mussolini aslında “top peşinde koşup, tekmeler savurmak” olarak gördüğü futbol yerine bir Italyan savaş oyunu olan “volata”yı tercih eder. Benzer şekilde Hitler de esasen “Wahrsport” denen bombalı oyunlardan ve yarışmalardan hoşlanmış ve Simon Kuper’in ifadesiyle futbolun “burunlarını ısırma potansiyelinden” hep çekinmiştir. Norveç’e 2-0 yenildikleri ve Goebbels ile birlikte soyunma odasına gidip oyuncuları fırçaladığı o “utanç verici!” sonuçtan sonra da iyice soğumuştur futboldan. Hitler başına açtığı beklenmedik sorunlar nedeniyle, aslında pek de haksız sayılmaz futboldan çekinmekte, misal, 3 Nisan 1938 günü, iltihak (Anschluss) öncesi 60.000 Avusturyalı, Almanlara karşı hissettiklerini topyekün ifade edebilme imkanı bulmuşlardı. Bunu bir futbol stadyumundan başka hiçbir yerde yapabilmeleri o günkü şartlarda asla mümkün olamazdı.[2]
Viyana Prater Stadyumu, 3 Nisan 1938, Avusturya - Almanya 

     Portekizli Salazar’ın “3F”’inden söz etmiştik, Bernabeu stadyumunu 150.000 kişilik bir uyku tulumuna benzeten Ispanyol diktatör Franco da pek geri kalmamıştır ondan. Ancak futbol ona da pek kolay boyun eğmemiştir, Franco’nun Real Madrid’i rejim propagandası için yenilmez armada yaptığı doğrudur, ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Katalan kültürüne dayatılan faşizan uygulamalara karşı bir başkaldırı aracı olmuştur futbol. Barcelona’nın Real Madrid’e karşı kazandığı her galibiyet Katalan direnişini özerklik yolunda ilerlemesinin küçük adımları sayılmıştır.[3] Benzer şekilde Portekiz’de de, Barcelona kadar ön plana çıkmış olmasa bile, Academica de Coimbra’yı anabiliriz. Bu kulübün üniversiteden devşirilen takımı 1939 da Portekiz kupasını almış, esas önemlisi sahip oldukları üniversite ruhuyla 1960’larda her maçı protesto mitingine dönüştürmüştür. Hele 1969’da Benfica ile oynadıkları ve öğrencilere yönelik tutuklamaları protesto etmek için siyah bant takmalarına izin verilmeyince geleneksel siyah formalarına beyaz bant taktıkları, 35 bin taraftarının bildiri dağıtıp yüzlercesinin tutuklandığı kupa yarı finali unutulmaz. Futbolun aktivist gücüne daha nice örnek sayabiliriz, ciddi bir anti-faşist hareket yürüten ve 2007’de neo-nazileri marjinalize etmiş olmaktan dolayı Julius Hirsch[4] ödülü ile mükafatlandırılan Borussia Dortmund, Italya’nın küçük bir liman şehrinin anarşist takımı Livorno, pek saha başarısı olmasa da anti-faşist tavırları ve futbolu yorumlama biçimleri ile nevi şahsına münhasır bir kültürün kulübü olan St. Pauli ve daha niceleri.[5]
     Futbolun yarattığı birliktelik hissini tamamen “sanal” olarak görüp küçümseyenlere Güney Afrika – Nijerya milli futbol takımları arasında oynanan 1992 Dünya Kupası eleme maçını hatırlatarak devam edelim “güzel oyun” avukatlığımıza. Maç 0-0 sürerken “apartheid’ın “ayrıcalıklı rengi”ne sahip George Dearnaley’in, attığı geçersiz golün sevincini, hakemin “sayılmaz” işaretini fark etmeyip, 10.000 siyahın bulunduğu tribüne koşarak onlarla paylaşması, Güney Afrika için en içten bütünleştirici sahne olarak tarihe geçmiştir. Güney Afrika’da bu doğallıktaki bir siyah- beyaz kaynaşmasını futboldan başka ne sağlayabilirdi ki? Utanç verici “apartheid” rejiminden sıyrılma aşamasında futbolun katkısını Mandela da yadsımamıştı: Nijerya maçından önce, siyah ve beyaz futbolcuların birlikte katılıp kaynaştığı milli takımın hazırlık kampını ziyaret etmiş, sonra da stadyuma giderek maçı heyecanla izlemişti.[6]
Nelson Mandela- 15 Mayıs 2004-
-2010 Dünya Kupası organizsayonunu Güney Afrika'nın kazandığını öğrendiği an-

      Futbolun bütünleştirici bir güce sahip olabileceğine ve siyasi bilinci uyuşturmak bir yana uyandırabildiğine dair birçok farklı örnek sayılabilir, ama tarihteki en etkili hikaye sanırım 1958’de Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi  Karması ( Algerian Front de Liberation Nationale- AFLN)  olarak dünya turuna çıkan Cezayirli futbolculardır.[7] Fransa 1. Ligi’ndeki kariyerlerini arkalarına bakmadan teperek 1958 ile 1962 yılları arasında 83 gayrı resmi milli maç oynayıp, bunların 57sini kazanan futbolcular grubu. Bağımsızlık 11’i olarak adlandırılan bu grubun Cezayir’in çok cana mal olan bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rolü vardır.[8] Futbolu “3F” ekseninde sadece iktidarların toplumsal  bir anestezi yöntemi olarak görenler, Saint Etienne’li Reşid Mekloufi’yi, Toulouse’lu  Said İbrahimi’yi, Monacolu Mustafa Zitouni’yi hiç anmazlar, onların kariyerlerini bırakıp Cezayirliler’e yaşama dair bir ümit vermek, uluslarası ilişkilerde sempati kazandırmak üzere gösterdikleri özverili çabaları ve bu yolla Cezayir’in bağımsızlığına sağladıkları katkıyı akıllarına bile getirmezler nedense.
Reşid Mekloufi  AFLN formasıyla 

     Avrupa futbolunda kulüplerin kurdukları vakıflar aracılığıyla hayata geçirdikleri kurumsal sosyal sorumluluk (CSR- Corporate Social Responsibilty) projeleri ve yatırımları giderek yaygınlaşıyor. Bu konuda önderliği üstlenen İngiltere Premier Lig vakıfları, düzenledikleri spor eğitimi, yaşam boyu eğitim, sosyal ve kültürel katılım, sağlık, aile yaşamı, bağış desteği, çevre ve enerji koruma gibi etkin sosyal programlar ve projeler ile yarışıyorlar birbirleriyle. Bu tarz sosyal sorumluluk aktiviteleri futbolun paydaşlarının, günümüz futbol mecrasında da “esas meselelere” el attığının kurumsal örneklerini oluşturuyor. Öte yandan, kimi zaman lümpenleşip azgınlaşan rekabet, konu saha dışına çıktığında etkin ve sinerjetik bir aktivizme dönüşebiliyor. Stadyumlar spontane bir şekilde, kontrol edilemez muhalefet gösterilerine zemin oluşturabiliyor, meydanlar taraftar gruplarının topyekün sosyo-politik başkaldırılarına sahne olabiliyor. Son yıllarda bir sosyal fenomen olarak değerlendirdikleri futbol üzerine kafa yormaya başlayan, bu konuda bilimsel değerlendirmeler yapan Avrupalı sosyologlardan  C.Bromberger, saha çalışmaları ile desteklenen akademik çalışmasında[9] futbolun dinamik yapısının toplumu çoğu zaman uyuşturmaktan çok zindeleştirdiği ve önemli bütünleştirici özelliklere haiz olduğu  sonucuna varmıştır. Bu ve benzeri akademik çalışmalar, futbolun kimi aydın çevrelerde maruz kaldığı tavizsiz önyargıyı bertaraf edebilmesi yolunda önemli adımlardır.  
      Futbol her yönüyle öyle güçlü bir dinamizm içeriyor ki, “toplumların afyonu” benzetmesi çok eğreti bir yakıştırma olarak kalıyor, çünkü bu “güzel oyun”, iktidarların güçlerini konsolide etmek üzere her koşulda seferber edebildikleri bir araç değil, futbolseverlerin tümüyle “ayaklarıyla düşünen” vicdanı ve bilinci uyuşturulmuş insanlar olarak nitelenmesi ise mesnetsiz bir yafta. Yine de Salazar’ın “3F’ine takılıp kalan kimi aydınlarımızı ikna edemediysek, son söz olarak Italyan Marksist Antonio Gramsci’den destek alalım ve onun şu veciz ifadesini okuyucuların yorumuna bırakalım: “il calcio e il regno della lealta umana esercitata all’aeria aperta.(futbol açık havada ortaya konan insan sadakatinin krallığıdır.)”
Kaynakça
Bora, T., Adnan, Z. “Kimi Başrol Kimi Karakter, Kulüp Hikayeleri”, Dipnot Yayınları, İstanbul, 2013
Bromberger, C. (1995) “Football as world-wiew and as ritual”,  http://frc.sagepub.com/content/6/18/293.extract
Kuper, S.,  “Ajax, Hollandalılar ve Savaş”, Ithaki Yayınları, Istanbul, 2004 

Kuper, S., “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”, İthaki yayınları, İstanbul, 2003
 

Saygı, A.U.,(2012), “Futbol ve Milliyetçilik” Yüksek Lisans Tezi, T.C. Ankara Üniversitesi


Ertuğrul Ülgen - 2 Ekim 2017




   




[1] Kuper, S.,  “Ajax, Hollandalılar ve Savaş”, Ithaki Yayınları, Istanbul, 2004 
[2] Kuper, S.,  “Ajax, Hollandalılar ve Savaş”, Ithaki Yayınları, Istanbul, 2004 
[3] Saygı, A.U.,(2012), “Futbol ve Milliyetçilik” Yüksek Lisans Tezi, T.C. Ankara Üniversitesi
[4] Holocaust sırasında, 1945 yılında  öldürülen Alman Yahudisi uluslararası futbolcu
[5] Bora, T., Adnan, Z. “Kimi Başrol Kimi Karakter, Kulüp Hikayeleri”, Dipnot Yayınları, İstanbul, 2013
[6]Kuper, S., “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”, İthaki yayınları, İstanbul, 2003
[7] Bromberger, C. (1995) “Football as world-wiew and as ritual”,  http://frc.sagepub.com/content/6/18/293.extract

[8] Bora, T., Adnan, Z. “Kimi Başrol Kimi Karakter, Kulüp Hikayeleri”, Dipnot Yayınları, İstanbul, 2013

[9] Bromberger, C. (1995) “Football as world-wiew and as ritual”,  http://frc.sagepub.com/content/6/18/293.extract


Yazarın önceki yazıları:

Selçuk İnan'ın Dramı
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/09/10-kupal-kaptan-boyle-mi-ugurlanr-bir.html


Jurgen Klopp ve "Gegenpressing" 
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/09/jurgen-klopp-und-gegenpressing.html

Teknik Direktörler - Futbolun Özel Adamları -
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/teknik-direktorler-futbolun-ozel.html

Dank je wel* Wesley, Bu Taraftar Seni Çok Özleyecek.
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/tot-ziens-wesley-bu-taraftar-seni-cok.html?m=1

Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü?
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/06/guzelyalnn-sar-krmzs-efsane-geri-dondu.html?m=1

Ajax v Man. United; Gençler Kazansın!
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/ajax-v-manunited-gencler-kazansn.html?m=1


17 Yaşında Yorgun Bir Kupa ve "Bir Şaman Ayini" -17 Mayıs 2017"
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/17-mays-galatasaray-bayram-vs-aldo-poy.html?m=1

Dünyanın Çivisi Çıkmış, Hala mı Futbol? - Futbolun Sihiri - 27 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Hollanda Futbolu ile Hollanda'nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki -1 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız






      






    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder