1960’lardan önceki dönemlerde Norveç, Finlandiya ve
Lüksemburg gibi ülkelerle birlikte Avrupa futbolunun alt klasmanlarında gezinen Hollanda, Rinus Michels ve Johan Cruyff’ün
liderliğinde futbol dünyasına aniden ve göz kamaştırarak girdi. Klasik dizilişlerle
sahaya çıkan zamanın en güçlü takımları, mevki ve pozisyona hiç takılmayan ve
kendilerine sahayı dar eden Hollanda'nın futbol anlayışı ve stili karşısında apışıp kalıyorlardı. Amiral gemisi Ajax’ın, Bill Shankly’nin kibirli ve
bol yıldızlı Liverpool’unu 5-1’lik bir skorla dağıttığı 7 Aralık 1966 günü, futbol tarihine “Total Futbol” adıyla geçen bu gerçek devrimin miladıdır. Ajax, o tarihten itibaren istikrarlı bir gelişme sürecine girip öyle bir ivme kazandı ki, o zamanki adıyla Avrupa Şampiyon
Kulüpler Kupası’na 3 yıl boyunca (1971, 72 ve 73) ambargo koydu. Portakal formalı milli
takımları ise, 1974 ve 1978’de Münih ve
Buenos Aires’te ev sahipleri Almanya ve Arjantin’e karşı iki kez üst üste
finale kalıp, biraz şanssızlıktan (ah, o Rensenbrink'in Estadio Monumental'de son dakikada direkten dönen topu!), biraz da sonuç odaklı olmaktan ziyade, oyundan keyif almaya dayanan ve hatta kimilerine göre narsistlik boyutlarına
ulaşan aşırı öz güvenleri yüzünden
kupaya ulaşamadılar; ancak her iki finalde de “şampiyondan daha fazla
şampiyon” sayıldılar futbolseverlerin gönüllerinde. Agresif futbollarıyla rakiplerini
bunaltırlarken, kendileri son derece rahat görünürlerdi. Adeta keyif için oynayan büyüleyici bir halleri vardı, ne hakeme itiraz ederler, ne de rakiplerle dalaşırlardı.
Pozisyon ve mevki kavramını yok
etmişlerdi, defans, orta saha, forvet hiç fark etmiyor, herkes her yere
yetişiyor, ama bunu yaparken de sahanın gerekli hiçbir noktası boş kalmıyordu, böylesine planlı ve
hesaplı bir mevki becayişi ve yardımlaşma hiç görülmemişti o zamana dek; ayrıca
sahanın kullanılabilir alanını bir daraltıp, bir genişleterek defansta ve
ofansta ve her durumda kendi istedikleri m2 de oynuyorlardı, Cruyff’ün
önderliğinde her biri birer geometri uzmanı ve parselasyon plancısıydı adeta.
Diğer takımlar klasik dizilişlerle futbol oynamaya devam ediyorlardı, onların
icat edip sahaya indirdikleri ise bambaşka bir oyundu. Kimse başa çıkamıyordu bu yeni düzenin gücüyle.
Alan kavramını futbolla tanıştıran “Total Futbol” devriminin Hollanda
tarafından gerçekleştirilmesi acaba sadece bir rastlantı mı; yoksa bir ülkenin
futbolu ile politik, sosyal ve kültürel yapısı arasındaki ilişkinin bir sonucu
mu? 2016’da Ithaki Yayınevi tarafından “Harika Portakal, Hollanda Futbolunun
Nevrotik Dehası” olarak Türkçe’ye çevrilen İngiliz yazar David Winner’in “Brilliant
Orange. The neurotic genius of Dutch football” adlı kitabı bu konuyu kapsamlı
bir şekilde inceliyor. Alman sosyolog Klaus Theweleit ise, bu eseri referans
alarak, Wits Üniversitesinde 13 Nisan 2010’da “Futbol ve Sosyal Değişim” temasıyla etkileyici bir konuşma yapmış.
Sizleri, Theweleit’in konferans metninin Türkçe çevirisi ile
baş başa bırakıyorum.
E.Ülgen - 01 Mart 2017
Bir ülkenin futbolu ile
politik, sosyal ve kültürel yapısı arasındaki ilişki hakkındaki en doğru
teoriler İngiliz yazar David Winner’in “Brilliant Orange. The neurotic genius
of Dutch football” (Işık Saçan Portakal. Hollanda futbolunun nörotik dehası)
başlıklı kitabında yer alıyor. Bu kitap, 60’lı yıllardan itibaren Avrupa
futbolunda devrim yaratan Johan Cruyff ve onun Ajax’tan takım arkadaşlarının
Orange Team’i hakkında yazılmış.
Winner’in
“Hollandalının mekanı farklıdır” ifadesi ile ortaya koyduğu üzere, kitap
Hollandalı’nın mekan duygusu ve mekan algısının farklı biçimlerini ve koşullarını
inceliyor. Winner’e göre
Hollanda’daki mekan kavramının kendine özgü özellikleri Hollanda resim sanatında
olduğu gibi futbol devriminde de etkisini gösteriyor. Bu kendine özgü özellikler,
Hollandalı’nın yaşadığı toprağın yüzyıllardır yapay olarak üretilmesinin bir
sonucudur. Ülkenin geniş bir kısmı tam anlamıyla denizden geri alınmış, yüzyıllık
tekniklerle kurutulmuş ve inşa edilen setler ve drenaj sistemleri ile koruma
altına alınmıştır.
![]() |
-Hollanda’dan bir polder (set çekilmiş toprak, denizden kazanılmış arazi) görünümü- |
Hollanda’da popüler bir
deyiş vardır, kendilerine duydukları hayranlığın da merkezi bir ifadesi olarak,
“Tanrı dünyayı yarattı, Hollandalı da Hollanda’yı (God made the world, but the
Dutch made Holland)” derler. Ünlü peyzaj mimarı Dirk Sijmons şöyle söyler “Tam bir yapaylık ağında yaşıyoruz. Doğal
olan nedir? Yapay olan nedir? Bunu söyleyemezsiniz. Mekan sadece nokta, çizgi
ve yüzey olmak anlamında Mondrian resmi gibi bir soyutlamadır.” Hollanda’nın
büyük kısmı set, bent ve kanallarla korunmuş, kare ve dikdörtgen alanlara
bölünmüş, baştan sona insan eliyle üretilmiş ve birbirinin içine giren su ve
toprak zeminler içerisinde parsellenmiş, uçsuz bucaksız ağaçlıklı yollarla, ev
ve kanal bloklarıyla ve kilometrelerce uzanan dümdüz yollarla katedilmiş yapay jeopolitiklerin bir ürünüdür. Bu manzara,
bir uçaktan seyredildiğinde, özellikle lalelerin açma zamanında, büyük ve çok
düzgün bir Mondrian resmi gibi görünür.
![]() |
-Bir Mondrian resmi, Kompozisyon C (No.III), kırmızı, sarı ve mavi ile (1935)- |
Bu yapay jeopolitik durumun
Hollandalı’ların hayatlarını organize etmelerine ve kendilerine özgü düşünme
biçimlerine önemli etkileri vardır.
Hollanda topraklarının
insan tarafından inşa edilmiş olma
karakteri ülkenin doğa ve çevre ile olan ilişkisinden kültürel kurumların
tasarlanmasına ve demokratik konsensus inşasına kadar birçok yaşam alanına
yansır. İşte bu yüzden Winner’e göre, alan hakkında yapısal olarak oluşan soyut
hissiyat hemen hemen tüm Hollandalıları etkisi altına alır. Winner bir Rus
artist grubunun araştırmasına atıfta bulunarak, müzelerinde ve hatta evlerinde Mondrian
tarzı modern sanat birikimine sahip ahalinin dünyada sadece Hollanda’da var
olduğunu söyler.
Ve bu şekilde Winner
için Johan Cruyff’e ait yeni tarz futbol tanımının alan soyutlamalarının bir
sonucu ya da uzantısı olduğu gerçeği gün ışığı kadar aşikardır. Heykeltraş
Jeroen Henneman ile birlikte Winner, Ajax ve diğer Hollanda takımlarının 60’lı
yıllardan itibaren bazı (tipik olarak Hollanda karakterli) özellikler ve kurallar
geliştirerek oynamaya çalıştığı tarzı inceliyor. En baştaki değişim, ofsayt
konumu ile ilgili oyun şeklinde devrim yaratan ve Alman oyuncuların adapte
olmakta çok güçlük çektikleri dört defans oyuncusun çizgi halindeki yerleşimleriydi.
Bu değişim, alan inşası yönünden sahanın alanını köklüce küçültmeye yarayacak
şekilde bir kenardan diğer kenara bir çizgi çekmekten başka bir şey değildir.
Bu defans çizgisini orta sahaya doğru öne taşıdığınızda sahanın yarısını
bertaraf etmiş olursunuz. Ruud Krol şöyle bir hatırlatma yapıyor: “Biz pratik olarak hep alanla ilgili
konuşurduk. Defans yaparken aramızdaki mesafe hep kısa olurdu. Hucumda ise
yayılıp kanatları kullanırdık. Defanstayken rakibi orta çizgi hattında tutmaya
bakardık. Kendi kalemizi koruduğumuzu değil, orta çizgiye doğru hucum
yaptığımızı düşünürdük. İşte bu şekilde ofsayt kavramını değiştirmiş olduk”.
Bugün bunun için hemen hemen her futbol ortamında “sahayı daraltmak” veya
“topun yakınında çoğalmak” formülleri kullanılır oldu.
Aynı prensip 17.
yüzyılda Hollandalıların İspanyollarla yaptıkları savaşlarda da çalışmıştı.
Total futboldan yaklaşık 400 yıl önce saha daraltma kavramı kullanılmıştı.
Hollandalılar İspanyollar hucum ettiğinde, surlarla çevrili şehirlerin arasında
kalan tarım arazilerinde su taşkınları yaratarak topraklarını alabildiğince
küçültüyorlardı. Sonuç: askeri ve siyasi zafer oldu.
Winner’e göre, bu alan
daraltma taktikleri ve bununla birlikte top kendi kontrollarındayken geniş
alanlar yaratmak ve bu şekilde uzun diyagonal hatlar kullanarak rakibin
formasyonlarını yarıp geçmek tamamen Johan Cruyff ve onun Ajax’taki koçu Rinus
Michels’in gerçek icatlarıydı. Bu taktikler takımın tam bir hakimiyet
kazanmasını sağlamak üzere sahayı üçgen ve kare bazı şablonlara bölmeyi amaçlıyordu.
Oluşturulan şablonlar da bu temel amaca yönelik olarak rakibin kale sahasına
doğru kaydırılıyor ve matematiksel, daha doğrusu geometrik bir düşünce tarzı
geliştirilerek taktiğin gerçekleşmesi tamamlanıyordu.
![]() |
Hollanda 1974, Total Futbol prensip şeması |
Henneman ve Winner,
Cruyff’u ayaklarından ziyade (ki onlar da mükemmeldi) ağzı ve elleri ile
çalışan bir oyuncu olarak gösterirler. Barry Hulshoff şöyle diyor :
“ Her zaman alan hakkında tartışırdık. Cruyff her zaman kimin nereye koşacağını, nerede
durması ve sabit kalması gerektiğini anlatırdı. Mevzu her zaman alan yaratmak
ve alan daraltmaktı. Her oyuncu tüm sahanın geometrisini ve bir bütün olarak
sistemi anlamak zorundaydı”. Cruyff çizgileri gösteren ve geometri öğreten
bir oyun düşünürü olarak algılanır. Hangi çizginin çizilmesi gerektiğini daha
keskin olarak gören bir peyzaj mimarı olarak da görülebilir.
Henneman : “Birdenbire futbolun anlamı artık topa ve başkalarının
bacaklarına atılan tekme olmaktan çıktı. Ajax maçlarında staddan çıkarken çok
özel bir şey gördüğünüzü ve bunu sadece sizin gördüğünüzü düşünürdünüz. Oysa
başka seyircilerle konuştuğunuzda, onların da benzer düşüncede olduklarını
anlardınız. Sanki sahada anlaşılması zor olan mistik bir durum vardı.”
70’li yıllarda futbol
düşüncesindeki bu tarz bir üstünlük karşısında gerçek bir şansa sahip olabilecek
herhangi bir takım mevcut değildi. Hollanda’nın yer aldığı iki Dünya Kupası
finalinde ( Almanya ve Arjantin’e karşı) daha iyi olan takım hep onlardı, ancak
bundan fazla emindiler ve aşırı bir özgüvene sahiptiler, psikoanalitik anlamda
aşırı narsistiktiler. Daha sonraları “Bizler
çok iyiyidik, ama çok da aptaldık” şeklinde bir öz eleştiri yapmışlardır.
Winner’in kitabının alt başlığı, “Hollandalı futbolunun nörotik dehası”, işte
tam da bu durumu ifade eder.
E.Ülgen - 1 Mart 2017 -
E.Ülgen - 1 Mart 2017 -
1] Bu konferans metninin İngilizce orijinali http://ic.daad.de/johannesburg/Events/extratime/presis/Extract%20Theweleit%20-%20Winner.pdf
sitesinden alınmıştır. (çeviri: E.Ülgen)
Yazarın Önceki Yazıları
Yazarın Önceki Yazıları
Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder