1 Mart 2017 Çarşamba

Hollanda futbolu ile Hollanda’nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki

     
Hollanda Milli Takımı, 1974 Dünya Kupası
    1960’lardan önceki dönemlerde Norveç, Finlandiya ve Lüksemburg gibi ülkelerle birlikte Avrupa futbolunun alt klasmanlarında gezinen Hollanda, Rinus Michels ve Johan Cruyff’ün liderliğinde futbol dünyasına aniden ve göz kamaştırarak girdi. Klasik dizilişlerle sahaya çıkan zamanın en güçlü takımları, mevki ve pozisyona hiç takılmayan ve kendilerine sahayı dar eden Hollanda'nın futbol anlayışı ve stili karşısında apışıp kalıyorlardı.  Amiral gemisi Ajax’ın, Bill Shankly’nin kibirli ve bol yıldızlı Liverpool’unu 5-1’lik bir skorla dağıttığı 7 Aralık 1966 günü, futbol tarihine “Total Futbol” adıyla geçen bu gerçek devrimin miladıdır. Ajax, o tarihten itibaren istikrarlı bir gelişme sürecine girip öyle bir ivme kazandı ki, o zamanki adıyla Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’na 3 yıl boyunca (1971, 72 ve 73) ambargo koydu. Portakal formalı milli takımları ise, 1974 ve 1978’de  Münih ve Buenos Aires’te ev sahipleri Almanya ve Arjantin’e karşı iki kez üst üste finale kalıp, biraz şanssızlıktan (ah, o Rensenbrink'in Estadio Monumental'de son dakikada direkten dönen topu!), biraz da sonuç odaklı olmaktan ziyade, oyundan keyif almaya dayanan ve hatta kimilerine göre narsistlik boyutlarına ulaşan aşırı öz güvenleri yüzünden  kupaya ulaşamadılar; ancak her iki finalde de “şampiyondan daha fazla şampiyon” sayıldılar futbolseverlerin gönüllerinde. Agresif futbollarıyla rakiplerini bunaltırlarken, kendileri son derece rahat görünürlerdi. Adeta keyif için oynayan büyüleyici bir halleri vardı, ne hakeme itiraz ederler, ne de rakiplerle dalaşırlardı. Pozisyon  ve mevki kavramını yok etmişlerdi, defans, orta saha, forvet hiç fark etmiyor, herkes her yere yetişiyor, ama bunu yaparken de sahanın gerekli hiçbir noktası boş kalmıyordu, böylesine planlı ve hesaplı bir mevki becayişi ve yardımlaşma hiç görülmemişti o zamana dek; ayrıca sahanın kullanılabilir alanını bir daraltıp, bir genişleterek defansta ve ofansta ve her durumda kendi istedikleri m2 de oynuyorlardı, Cruyff’ün önderliğinde her biri birer geometri uzmanı ve parselasyon plancısıydı adeta. Diğer takımlar klasik dizilişlerle futbol oynamaya devam ediyorlardı, onların icat edip sahaya indirdikleri ise bambaşka bir oyundu. Kimse başa çıkamıyordu bu yeni düzenin gücüyle.
     Alan kavramını futbolla  tanıştıran “Total Futbol” devriminin Hollanda tarafından gerçekleştirilmesi acaba sadece bir rastlantı mı; yoksa bir ülkenin futbolu ile politik, sosyal ve kültürel yapısı arasındaki ilişkinin bir sonucu mu? 2016’da  Ithaki Yayınevi tarafından “Harika Portakal, Hollanda Futbolunun Nevrotik Dehası” olarak Türkçe’ye çevrilen İngiliz yazar David Winner’in   “Brilliant Orange. The neurotic genius of Dutch football” adlı kitabı bu konuyu kapsamlı bir şekilde inceliyor. Alman sosyolog Klaus Theweleit ise, bu eseri referans alarak, Wits Üniversitesinde 13 Nisan 2010’da “Futbol ve Sosyal Değişim” temasıyla etkileyici bir konuşma yapmış. Sizleri, Theweleit’in konferans metninin Türkçe çevirisi ile baş başa bırakıyorum.
E.Ülgen - 01 Mart 2017
 Hollanda futbolu ile Hollanda’nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki  ilişki[1]


      Bir ülkenin futbolu ile politik, sosyal ve kültürel yapısı arasındaki ilişki hakkındaki en doğru teoriler İngiliz yazar David Winner’in “Brilliant Orange. The neurotic genius of Dutch football” (Işık Saçan Portakal. Hollanda futbolunun nörotik dehası) başlıklı kitabında yer alıyor. Bu kitap, 60’lı yıllardan itibaren Avrupa futbolunda devrim yaratan Johan Cruyff ve onun Ajax’tan takım arkadaşlarının Orange Team’i hakkında yazılmış. 
     Winner’in “Hollandalının mekanı farklıdır” ifadesi ile ortaya koyduğu üzere, kitap Hollandalı’nın mekan duygusu ve mekan algısının farklı biçimlerini ve koşullarını inceliyor. Winner’e göre Hollanda’daki mekan kavramının kendine özgü özellikleri Hollanda resim sanatında olduğu gibi futbol devriminde de etkisini gösteriyor. Bu kendine özgü özellikler, Hollandalı’nın yaşadığı toprağın yüzyıllardır yapay olarak üretilmesinin bir sonucudur. Ülkenin geniş bir kısmı tam anlamıyla denizden geri alınmış, yüzyıllık tekniklerle kurutulmuş ve inşa edilen setler ve drenaj sistemleri ile koruma altına alınmıştır. 
-Hollanda’dan bir polder (set çekilmiş toprak, denizden kazanılmış arazi) görünümü-

     Hollanda’da popüler bir deyiş vardır, kendilerine duydukları hayranlığın da merkezi bir ifadesi olarak, “Tanrı dünyayı yarattı, Hollandalı da Hollanda’yı (God made the world, but the Dutch made Holland)” derler. Ünlü peyzaj mimarı Dirk Sijmons şöyle söyler “Tam bir yapaylık ağında yaşıyoruz. Doğal olan nedir? Yapay olan nedir? Bunu söyleyemezsiniz. Mekan sadece nokta, çizgi ve yüzey olmak anlamında Mondrian resmi gibi bir soyutlamadır.” Hollanda’nın büyük kısmı set, bent ve kanallarla korunmuş, kare ve dikdörtgen alanlara bölünmüş, baştan sona insan eliyle üretilmiş ve birbirinin içine giren su ve toprak zeminler içerisinde parsellenmiş, uçsuz bucaksız ağaçlıklı yollarla, ev ve kanal bloklarıyla ve kilometrelerce uzanan dümdüz yollarla katedilmiş  yapay jeopolitiklerin bir ürünüdür. Bu manzara, bir uçaktan seyredildiğinde, özellikle lalelerin açma zamanında, büyük ve çok düzgün bir Mondrian resmi gibi görünür.
-Bir Mondrian resmi, Kompozisyon C (No.III), kırmızı, sarı ve mavi ile (1935)-

     Bu yapay jeopolitik durumun Hollandalı’ların hayatlarını organize etmelerine ve kendilerine özgü düşünme biçimlerine önemli etkileri vardır.
Hollanda topraklarının insan tarafından  inşa edilmiş olma karakteri ülkenin doğa ve çevre ile olan ilişkisinden kültürel kurumların tasarlanmasına ve demokratik konsensus inşasına kadar birçok yaşam alanına yansır. İşte bu yüzden Winner’e göre, alan hakkında yapısal olarak oluşan soyut hissiyat hemen hemen tüm Hollandalıları etkisi altına alır. Winner bir Rus artist grubunun araştırmasına atıfta bulunarak, müzelerinde ve hatta evlerinde Mondrian tarzı modern sanat birikimine sahip ahalinin dünyada sadece Hollanda’da var olduğunu söyler.
Ve bu şekilde Winner için Johan Cruyff’e ait yeni tarz futbol tanımının alan soyutlamalarının bir sonucu ya da uzantısı olduğu gerçeği gün ışığı kadar aşikardır. Heykeltraş Jeroen Henneman ile birlikte Winner, Ajax ve diğer Hollanda takımlarının 60’lı yıllardan itibaren bazı (tipik olarak Hollanda karakterli) özellikler ve kurallar geliştirerek oynamaya çalıştığı tarzı inceliyor. En baştaki değişim, ofsayt konumu ile ilgili oyun şeklinde devrim yaratan ve Alman oyuncuların adapte olmakta çok güçlük çektikleri dört defans oyuncusun çizgi halindeki yerleşimleriydi. Bu değişim, alan inşası yönünden sahanın alanını köklüce küçültmeye yarayacak şekilde bir kenardan diğer kenara bir çizgi çekmekten başka bir şey değildir. Bu defans çizgisini orta sahaya doğru öne taşıdığınızda sahanın yarısını bertaraf etmiş olursunuz. Ruud Krol şöyle bir hatırlatma yapıyor: “Biz pratik olarak hep alanla ilgili konuşurduk. Defans yaparken aramızdaki mesafe hep kısa olurdu. Hucumda ise yayılıp kanatları kullanırdık. Defanstayken rakibi orta çizgi hattında tutmaya bakardık. Kendi kalemizi koruduğumuzu değil, orta çizgiye doğru hucum yaptığımızı düşünürdük. İşte bu şekilde ofsayt kavramını değiştirmiş olduk”. Bugün bunun için hemen hemen her futbol ortamında “sahayı daraltmak” veya “topun yakınında çoğalmak” formülleri kullanılır oldu.
     Aynı prensip 17. yüzyılda Hollandalıların İspanyollarla yaptıkları savaşlarda da çalışmıştı. Total futboldan yaklaşık 400 yıl önce saha daraltma kavramı kullanılmıştı. Hollandalılar İspanyollar hucum ettiğinde, surlarla çevrili şehirlerin arasında kalan tarım arazilerinde su taşkınları yaratarak topraklarını alabildiğince küçültüyorlardı. Sonuç: askeri ve siyasi zafer oldu.
Winner’e göre, bu alan daraltma taktikleri ve bununla birlikte top kendi kontrollarındayken geniş alanlar yaratmak ve bu şekilde uzun diyagonal hatlar kullanarak rakibin formasyonlarını yarıp geçmek tamamen Johan Cruyff ve onun Ajax’taki koçu Rinus Michels’in gerçek icatlarıydı. Bu taktikler takımın tam bir hakimiyet kazanmasını sağlamak üzere sahayı üçgen ve kare bazı şablonlara bölmeyi amaçlıyordu. Oluşturulan şablonlar da bu temel amaca yönelik olarak rakibin kale sahasına doğru kaydırılıyor ve matematiksel, daha doğrusu geometrik bir düşünce tarzı geliştirilerek taktiğin gerçekleşmesi tamamlanıyordu. 
Hollanda 1974, Total Futbol prensip şeması

     Henneman ve Winner, Cruyff’u ayaklarından ziyade (ki onlar da mükemmeldi) ağzı ve elleri ile çalışan bir oyuncu olarak gösterirler. Barry Hulshoff şöyle diyor :
Her zaman alan hakkında tartışırdık. Cruyff  her zaman kimin nereye koşacağını, nerede durması ve sabit kalması gerektiğini anlatırdı. Mevzu her zaman alan yaratmak ve alan daraltmaktı. Her oyuncu tüm sahanın geometrisini ve bir bütün olarak sistemi anlamak zorundaydı”. Cruyff çizgileri gösteren ve geometri öğreten bir oyun düşünürü olarak algılanır. Hangi çizginin çizilmesi gerektiğini daha keskin olarak gören bir peyzaj mimarı olarak da görülebilir.
Henneman : “Birdenbire futbolun anlamı artık topa ve başkalarının bacaklarına atılan tekme olmaktan çıktı. Ajax maçlarında staddan çıkarken çok özel bir şey gördüğünüzü ve bunu sadece sizin gördüğünüzü düşünürdünüz. Oysa başka seyircilerle konuştuğunuzda, onların da benzer düşüncede olduklarını anlardınız. Sanki sahada anlaşılması zor olan mistik bir durum vardı.”
70’li yıllarda futbol düşüncesindeki bu tarz bir üstünlük karşısında gerçek bir şansa sahip olabilecek herhangi bir takım mevcut değildi. Hollanda’nın yer aldığı iki Dünya Kupası finalinde ( Almanya ve Arjantin’e karşı) daha iyi olan takım hep onlardı, ancak bundan fazla emindiler ve aşırı bir özgüvene sahiptiler, psikoanalitik anlamda aşırı narsistiktiler. Daha sonraları “Bizler çok iyiyidik, ama çok da aptaldık” şeklinde bir öz eleştiri yapmışlardır. Winner’in kitabının alt başlığı, “Hollandalı futbolunun nörotik dehası”, işte tam da bu durumu ifade eder.
E.Ülgen - 1 Mart 2017 -
sitesinden alınmıştır. (çeviri: E.Ülgen)

Yazarın Önceki Yazıları



Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:

Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder