Bu akşam Başakşehir’in Galatasaray’ı pek de
zorlanmayarak 2-1 yenip kupadan elediği maçta topa sahip olma oranları, galip
takım için %44, mağlup takım için ise %56 olarak açıklandı. Ayrıca, genel istatistiklere
göre Galatasaray 2016-17 sezonunun ilk yarısında "mükemmel" pas yapıyor ve %62 ile topa sahip olma oranında lider; Riekerink bununla övünebilir ama etkili takım oyununu puan
cetvelindeki konumuyla taçlandıran Başakşehir’in daha az pas yapıyor
görünmesine ve bu istatistikte 10 puan daha düşük bir orana sahip olmasına ne
demeli? Bu durum zihinleri karıştırıyor, pas ve topa sahip olma istatistiklerini
topyekün tartışmaya açıyor.
Yazarın diğer yazıları:
Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
Oyuncuların
topu istemli bir şekilde birbirlerine aktarmaları olarak tanımlanan pas aslında
pek zor bir futbol pratiği sayılmaz, zamanlamasını ve hızını doğru
ayarlayabilen her oyuncu kolaylıkla paslaşma istatistiğini arttırabilir. Bunun
için edinilmiş orta seviyede bir futbol tekniği yeterli olur çoğu zaman. Ancak,
konu etkili (moda terimle kilit) pas
tercihi olunca iş değişiyor biraz. Her pasın gol asisti olması beklenemez elbet,
ama paslaşmanın anlam kazanabilmesi için rakip kaledeki bir tehlikeye hazırlık
teşkil edecek planlı organizasyonun bir parçası olması gerekir. Bunun için tek başına teknik yeterli olmaz, oyun görüşünün ve zekasının yanı sıra, oyuncuların, teknik direktörün genel oyun stratejisi çerçevesinde çeşitli taktiksel manevralar geliştirmeleri de gerekiyor. 70'li ve 80'li yıllarda iki dönem Avusturya milli takımını çalıştırmış olan Sloven teknik direktör Branko Elsner(1929-2012), "Teknik, Taktik, Sistem" başlıklı makalesinde modern futbolun en
önemli varyasyonunu, pas alabilmek üzere rakip savunma oyuncularının
pasifleştirilmesi olarak açıklıyor. Elsner'e göre, futbol temelde, bir kaleden öbür kaleye kadar uzanan
kişilerarası bir iletişim ağıdır ve bir takımın amacına (gole)
ulaşabilmesi için rakibin iletişim ağının pasifleştirilip, kendi iletişim ağının
en etkin şekilde aktifleştirilmesi gerekir. Bunun için, aynen Guardiola'nın takımlarına ezberlettiği pas oyununda olduğu gibi, her an yardımcı iletişim
kanallarının hazır tutulması önem taşır. Oyuncular pozisyonlarına bağlı olarak ve önceden çalışılmış bir taktik disiplin içinde yatay ve dikey eksende sürekli yer değiştirerek ve boş alan yaratarak bunu
başarabilirler. Sözün özü, sadece pası veren oyuncunun tekniği ve oyun zekası
değil, pas alacak oyuncuların alan ve
koridor yaratması da önemlidir, çünkü çağdaş futbol paslaşma kadar, belki ondan
da değerli olarak, bir alan kazanma oyunudur. Başka bir deyişle, paslaşma ve alan kazanma
bir arada olduğu zaman birbirlerinin görsel değerlerini arttırmakla kalmazlar,
sonucu da değiştirirler çoğu zaman. Bu ikiliyi etkin olarak uygulayacak taktik disiplini geliştiremeyen teknik direktörlerin takımları ise yana ve geriye
paslaşarak izleyicileri uyutma pahasına topa sahip olma istatistiklerini yükseltebilirler, o kadar!
Futbolu
bir iletişim aracı olarak gören diğer bir tespit ise futbolun dışından bir isme, ünlü İtalyan film
yönetmeni, senarist ve şair Pier Paolo Pasolini’ye (1922-1975) ait. Pasolini, futbol ile dil
arasında doğrudan bir ilişki kuruyor ve bu ilişkiyi şöyle ifade ediyor: “Futbol
işaretlerden oluşan bir sistemdir, yazılı olmasa bile sonuçta bir dildir
futbol.” Sıkı bir FC Bologna taraftarı
olan Pasolini için oyuncular birer harftir. Bu harfler birbirleriyle paslaşarak
kelimelere dönüşür ve maç boyu yazılıp duran kelimeler de cümleleri oluşturup maçın
hikayesini yazar. Pasolini’nin dil analojisinden hareketle yazının başındaki Galatasaray ile Başakşehir'in topa sahip olma karşılaştırmasına geri dönüp soralım: hangisini tercih
edersiniz, "çok kelimeyle" rastgele karalamalar oluşturan bir takımı mı, yoksa "daha az lafla" güzel hikayeler yazmayı becerebilen diğerini mi?
E.Ülgen- 04.02.2017
E.Ülgen- 04.02.2017
Yazarın diğer yazıları:
Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/09/bir-panzerin-duygusal-anlar-bastia.html?m=1
Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/05/jan-olde-riekerink-bir-papatya-fal.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/zafere-giden-yol-bir-ergin-ataman_28.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/mustesna-bir-kaptan-cuneyt-tanman-o-bir.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/kaleciler-sahalarn-yalnz-ve-tedirgin.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/sabri-reyizden-vazgecilemez.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1aşağıdaki bağlantıya tıklayınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder