16 Eylül 2017 Cumartesi

Selçuk İnan'ın Dramı

     Selçuk İnan, Çanakkale Dardanel’deki ilk gençlik yıllarından beri kendisini adım adım geliştirmiş, Ersun Yenal’ın Vestel Manisa’daki ve Trabzon’daki en büyük kozu olmuştu. Performansı 2010-11 sezonunda tavan yapmış, Şenol Güneş’in topa sahip olmaya çalışan, dinamik ve etkili Trabzonspor’unda, "merkezdeki akıl" rolünü tam 13 asistle taçlandırmıştı. Takip eden transfer döneminde onu kaybetmek, Şenol Güneş’in ve Trabzonspor’un umutlarını karartmış, armut pişmiş, G.Saray’ın ağzına düşmüştü! Selçuk'un transferi, G.Saray’ın gelecek iki sezondaki başarılarının bir habercisiydi adeta. Dahası, bu transfer aynı zamanda bir gurur kaynağıydı G.Saraylılar için, çünkü Selçuk, henüz şike sürecinden haberdar olmadığı için Şampiyonlar Ligi’ne katılma planları yapmakta olan Fener’i değil, bir sezon öncesi sapır sapır dökülüp şampiyondan ve ikinciden tam 36 puan fark yemiş olan G.Saray’ı seçerek Cim Bom taraftarlarının gönüllerini kazanmıştı. Savunma önünde Felipe Melo'nun yanında oyun kuruyor, sık sık hücum hattına özgürce yaklaşıp önemli işler başarıyordu. “10 numara yeteneklerine" sahip olduğu pek söylenemezdi, ama açık alanda geriden top çıkararak  oyunu iyi okuyan bir lider rolünü bihakkın üstleniyordu; dile kolay, sezonu, tam 40 maç, 13 gol, 16 asistle bitirdi; basketbol terimiyle ilk sezonunda "double-double" yapmış ve tüm G.Saraylıları mest etmişti. O artık taraftarın Xavi’siydi, o kadarki, ismi bile Xelçuk olmuştu. Bu olağanüstü performans, “G.Saray’a yakışır asaletli duruşu” ile birlikte kaptanlığı kolaylıkla getirdi ona, "Sabri Reyiz" dışında herkes çok mutluydu; “G.Saray’a yakışır” bir kaptanı vardı artık takımın. Yabancı oyuncularla yapılan anketlerdeki “ligimizde en beğendiğiniz Türk oyuncu kim?” geleneksel sorusunun cevabı istisnasız "Selçuk İnan" oluyordu, oyun görüşü ve geriden oyun kurmasıyla orta sahanın sakin gücü olarak büyük takdir görüyor, şahane frikikleriyle Prekazi ve Hagi’den esintiler getiriyordu sahalara. Sonraki sezonlarda da genel olarak 40 maç barajını aştı ve takım, onun kaptanlığında önemli başarılara imza attı. G.Saray onunla 3 defa  Süper Lig şampiyonluğu (2011-12, 2012-13 ve 2014-15 sezonları), 3 defa Türkiye Kupası (2014, 2015, 2016), 4 defa da Süper Kupa ( 2012, 2013, 2015, 2016) kazandı. 6 sezonda tam 10 kupa, dile kolay!
Selçuk 2014, yine moralsiz, ama en azından partnerinin desteğine sahip
     Selçuk, her şeye rağmen, ilk iki sezondaki performansını sonraki yıllarda yakalayamadı; hele partneri Melo gittikten sonra Yekta, Ceyhun ve Dzemaili tarzı düz oyuncularla birlikte onun performansı da iyice sırıtmaya başladı, yetersiz takımdaşlar oyununu bozuyor, bu da ister istemez adını “yan pasçı”ya çıkarıyordu. Buna bir de “Trabzon çetesi” yaftası, Sneijder çekişmesi, “Sabri Reyiz” küskünlükleri eklenince taraftarın nezdinde iyice sevimsizleşti, belki de yazılıp çizilenler doğru değildi, ama algı buydu. 
    Aslında her şeyin miladı 6 Nisan 2014 tarihinde Fener'e karşı 1-0 kazanılan maçtı. O gün galip durumdayken ıslıklanmak sinirlerini bozdu; Mancini’nin oyun sırasındaki aleni eleştirileri bardağı taşırdı ve maçın 85. dakikasında  forması ile kaptanlık bandını çıkartarak adeta bir veda mesajı verdi. Ama her zaman vizyonuyla övülen Ünal Aysal gelişmeleri okuyamadı ve bu dramatik hadiseden sadece bir ay sonra fahiş ücretlerle (muhtemelen klasik “ya Fener’e giderse?” endişesiyle) beş yıllık kontrat teklif etti ona; kontratın şartları Selçuk açısından mükemmeldi, ama ne yazık ki, paranın her şey olmadığı bir kez daha kanıtlandı. Beklenmedik 2014-15 şampiyonluğu sayesinde sular bir ara durulur gibi olduysa da, yüzü hiç gülmedi bir daha. Futbolun gerçeğine toslamıştı ve farkındaydı bu durumun: sadece bir kerelik feveran bile olsa, "kutsal formaya saygı göstermeyenin" ve taraftarın nevrini döndürenin iflah olmayacağı onun da yüzüne vurulmuştu!  Kankası, can dostu Burak Yılmaz'ın Çin'de başlayıp Trabzon'da biten yolculuğu ise onu takımda yapayalnız bıraktı, durgunlaştı ve iyice içine kapandı. Üstelik, belki imajının ve tarzının iyice eskidiğini hissediyor, belki de Ünal Aysal’ın lütfettiği yüksek ücretin altinda eziliyordu.
O yaşanmayası an: Selçuk forma ve bandını Tugay Kerimoğlu'na teslim ediyor 
     Bütün yükü ve acıyı Dursun Özbek’in çektiği çok başarısız iki yıldan sonra, 2017-18 sezonundaki transfer furyasında kadroya öyle iki oyuncu dahil oldu ki, bu aslında yönetim tarafından Selçuk’a beklenmedik bir “sen artık gidebilirsin!” mesajıydı: Fernando Reges onun pozisyonunu dolduran A sınıf bir oyuncuydu, Ersun Yenal yıllarındaki gibi orta sahanın hücumcu tarafına geçme umudu da kalmamıştı, zira o mevki de Igor Tudor’un prensi dripling ustası atlet futbolcu Badou N’Diaye’nin tapulu malıydı artık. Sözün özü, Selçuk ilk 11’den dışlanmıştı; o artık kulübedeki kaptan ve de “takımı yavaşlatan” çok pahalı bir yedekti. Duygusal karakteri bunları taşıyamazdı, Tudor’un güvencesi ve yönetimin yarım ağızlı sahiplenmesi pek sahici gelmiyordu sanki ona, yepyeni ve albenili transferler arasında yerinin olmadığını hissediyor olmalıydı. Moral bozukluğundan kararmış bir surat ifadesi ile son 15-20 dakikalarda girdiği oyunlarda adeta hipnotize olmuş gibiydi, kaybettiği topların peşinden koşmaması, ultraAslan’ın itham ettiği gibi umursamamaktan ya da mücadeleden kaçınmaktan ziyade, bu bitkin ruh halinden kaynaklanıyor olmalıydı; taraftar biraz sabırlı olsa, destek verse muhtemelen bir şeyler değişirdi, ama tam tersine kaptanlık bandı Muslera’ya daha çok yakıştırılıyor ve nihayetinde “vefalı(!)” ve “sabırlı(!)” ultrAslan bir ilke imza atarak siyah puntolarla “git artık!” ültimatomu veriyordu sosyal medya üzerinden Kaptan’a. Bu kadarı “Sabri Reyiz”’e bile yapılmamıştı!
Acılı ve acı veren bir ifade: "böyle mi olacaktı?" der gibi...
      G.Saray’da 6 sezon oynayıp, 5 sezon kaptanlık yapmak efsane olmak için yeterli değildi elbet. 24 yılını Barca’ya veren, Avrupa’nın gelmiş geçmiş en vizyoner orta saha oyuncularından sayılan Xavi benzetmesinin abartılı olduğu da bir gerçek. Onun adı, G.Saray’ın efsanevi kahramanlarının yanına yazılmayacak, bu da doğru! Ama böyle hakaretamiz bir ültimatomu hak edecek ne yaptı bu adam? 3 yıl önce, tribün ıslıkları teknik direktörün umuma açık fırçası ile birleşince duygularına hakim olamayıp formasını çıkardığı için veya oyuna girdiğinde Muslera’dan kaptanlık bandını aldı (alsa bir dert, almasa başka bir dert!) diye makul görülebilir mi bu yakışıksız “persona non grata” mesajı? Ya da, son sezonlarında çok yan pas veriyor olması böyle bir aşağılamanın haklı gerekçesi olabilir mi? Bu kadar basit mi kaptana ültimatom vermek?
     Gelelim kritik soruya: ne olacak Selçuk’un bu şartlarda G.Saray’daki geleceği? Ne yazık ki, süreç her iki tarafa da hızla maddi-manevi zarar verme yolunda. Sakatlık ve cezalardan doğacak fırsatlar, ilk iki sezonu anımsatan gayretli ve etkili birkaç maç, Fener’e kritik bir anda atılacak klasik bir frikik golü durumun düzelebilmesi için işe yarar belki, ama herkes kabul etmeli, olup bitenlerden sonra filmi geriye sarmak, artık çok zor, neredeyse imkansız! Üstelik Selçuk, Sabri gibi direşken ve duygularını alt edebilecek bir yapıya sahip değil. Keşke, bu sezon başında yapılan transferleri gördükten sonra, taraftarla arasındaki tamir olmaz ilişkiyi de dikkate alıp, cazip yıllık ücretini ve devam eden kontratını elinin tersiyle itebilmiş ve Real Madrid efsanesi Raul Gonzalez’in açtığı yoldan gidebilmiş olsaydı. Bir anketteki cevaplardan taraftarların kendisini istemediği sonucuna varıp, 20 senelik takımını terk ederek Schalke’ye giden ve son iki sezonunda orada harikalar yaratarak Madridlileri bin pişman eden Raul gibi davranabilmek yüceltirdi onu. Ama anlaşılan o ki, belki gerçekleri görememek, belki de milyon Avro'ların vazgeçilmezliği, hiç hak etmediği bir Umut Bulut veya Olcan Adın sonuna süratle yaklaştırıyor sanki onu; ne kadar yazık!
     Her ne olursa olsun, bu değersizleştirme/değersizleşme süreci akışına bırakılmamalı, Selçuk, ara transferde gücünü yeniden gösterebileceği, değerini bilecek bir kulübe transfer olmalı mutlaka. Sorun sadece Selçuk’un tüm itibarını kaybetmekte olmasından ibaret değil elbet, takıma etkisi de kaçınılmaz, çünkü kulübede boynu büyük oturan, sahaya adımını atar atmaz ıslıklanacağını bilen bir kaptanın yaratacağı huzursuzluk, ekip olma ve şampiyonluk yolunda taşınabilir bir yük değil hiç kuşkusuz.
  • Not: Bu yazı burada bitti aslında, ancak çok yaklaşan veda günü geldiğinde eklenecek birkaç satır daha var, onları da peşinen yazıp öyle koyalım noktayı:
   Yolun açık olsun Selçuk İnan, keşke böyle bitmeseydi, keşke şartlar elverseydi de kara ültimatomlarla değil, birkaç sezon sonra 50.000 taraftarın stadyumda toplandığı duygusal bir veda töreni ile uğurlanabilseydin, Xavi gibi, Totti gibi, Gerrard gibi… Hayali bile güzel, ama fazla yakınmaya pek gerek yok, çünkü bizim vefa anlayışımız hep böyle. Son 25-30 yılda, kariyerlerinin sonuna gelip de hak ettiği vefalı uğurlama törenlerine mazhar olabilen kaç tane kaptan ya da emektar oyuncu var ki Türkiye futbol mecrasında; benim aklıma gelen sadece Tugay Kerimoğlu, o da, Ali Sami Yen’de değil Blackburn Rovers’ın Ewood Park stadyumunda!

Ertuğrul Ülgen - 16 Eylül 2017-


Yazarın önceki yazıları:

Jurgen Klopp ve "Gegenpressing" 
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/09/jurgen-klopp-und-gegenpressing.html

Teknik Direktörler - Futbolun Özel Adamları -
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/teknik-direktorler-futbolun-ozel.html


Dank je wel* Wesley, Bu Taraftar Seni Çok Özleyecek.
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/tot-ziens-wesley-bu-taraftar-seni-cok.html?m=1

Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü?
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/06/guzelyalnn-sar-krmzs-efsane-geri-dondu.html?m=1

Ajax v Man. United; Gençler Kazansın!
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/ajax-v-manunited-gencler-kazansn.html?m=1


17 Yaşında Yorgun Bir Kupa ve "Bir Şaman Ayini" -17 Mayıs 2017"
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/17-mays-galatasaray-bayram-vs-aldo-poy.html?m=1

Dünyanın Çivisi Çıkmış, Hala mı Futbol? - Futbolun Sihiri - 27 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Hollanda Futbolu ile Hollanda'nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki -1 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız






  

5 Eylül 2017 Salı

Jürgen Klopp ve "Gegenpressing"



     Borussia Dortmund'u 2005 yılında iflasın eşiğinden alıp başarıya boğan Jürgen Klopp, iki sezondur Arsene Wenger, Antonio Conte, Jose Mourinho ve Pep Guardiola gibi "futbol akademisyenleri" ile rekabet halinde Premier Lig'e imzasını atmakla meşgul: Liverpool onun liderliğinde, tam da taraftarının özlem duyduğu rakibini ısıran cesur yürekli bir takım halini aldı. İngiliz futbol uleması, bu sevimli Alman'ın "heavy metal futbolu"nun sırrını çözmeye çalışıyor şimdilerde. Bu başarı, İngiliz futbol literatürüne Klopp sayesinde giren melez bir kelimeyle açıklanıyor çoğunlukla: "Gegenpressing" (karşı pres veya çok adamlı baskın pres).
     Klopp için baskılı oyun o kadar önemli ki, kendisine nasıl bir 10 numara istediği sorulduğunda, en iyi oyun kurucunun takım halinde yapılan "Gegenpressing" olduğunu belirtiyor. Klopp'un karşı presi top kaybedildiğinde 3. bölgede topa en yakın oyuncu(lar) tarafından başlatılıyor, bu arada pres başarısız olduğunda rakibin defans arkasına atacağı toplarla keseceği cezalara karşı her türlü pozisyon önlemi alınıyor; top kazanıldığı anda ise, derhal boş alanlarda pas almaya hazır şekilde mevzilenmiş demarke hücumculara servis ediliyor. Sistem, aslında birçok taktiksel değişkenin bir arada başarıyla uygulanmasını gerektiriyor; hangi bölgede hangi oyuncuların pres yapacağı önceden belli olmalı, en önemlisi rakip henüz bir denge ve düzene ulaşmadan başlamalı, yani rakip dengesiz yakalanıp o durumda bırakılmalı. Öte yandan, "Gegenpressing" asla topu amaçsızca bertaraf etmek anlamına gelmiyor, top kazanıldığında en iyi hucum organizasyonunu kurmaya önceden hazırlanmış olmak da şart. Tabii sistemin başarısı, kadrodaki oyuncuların niteliklerine ve rakibin kim olduğuna bağlı olarak şekilleniyor. Çok yoğun bir planlama ve birlikte çalışma gerektiren bu sistemi onlarca Klopp maçı izlense de bir yazıda tam olarak tarif edebilmek pek mümkün değil, her seferinde farklı parametrelerin devreye girmesiyle kuvvede ve fiilde farklı şekillere bürünebiliyor.

     Klopp, her daim gülümseyen sevimli ve kibirden uzak ifadesiyle, dinamizminin ve dillere destan çalışkanlığının sembolü olan eşofmanlarıyla pozitif enerji ve güven veriyor tüm paydaşlarına, onlarla bütünleşiyor. Takıma  tek eksiği olan istikrarı da kazandırmışa benziyor bu sezon: Liverpool onun elinde, üstün klasları, futbol zekaları ve ele avuca sığmayan hareketlilikleri ile büyük fark yaratan Philippe Coutinho, Adam Lallana, Sadio Mane ve  Roberto Firmino gibi yıldızlarının da büyük katkısıyla baş edilemez bir hucum makinasına dönüşmekte. Merseyside fanatikleri, Jürgen Klopp'un tam 36 yıldır özlemle bekledikleri şampiyonluğu getirecek en doğru koç olduğuna inanıyorlar ve bu güvenlerinin bir nişanesi olarak Anfield Road'da görüldüğü andan itibaren ona ithafen yaptıkları bestelerini hep bir ağızdan haykırıyorlar:
He is taking power, - güç artık onda-
He's only just begun, - o daha yeni başladı-
He's going to bring us glory, - o bizi zafere taşıyacak-
And he f***** hates the Sun*  Jürgen Klopp, na, na, na, na

*: Liverpool taraftarları, 15 Nisan 1989 günü 96 taraftarın öldüğü Hillsborough tribün faciasından sonra ön yargılı ve taraftarı suçlayıcı bir yayın yapmış olmasından dolayı The Sun gazetesine duydukları nefreti Klopp için yaptıkları bestelerinde de dile getirmişler. 


Ertuğrul Ülgen - 16.07.2017


Yazarın önceki yazıları:

Teknik Direktörler - Futbolun Özel Adamları -
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/teknik-direktorler-futbolun-ozel.html

Dank je wel* Wesley, Bu Taraftar Seni Çok Özleyecek.
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/07/tot-ziens-wesley-bu-taraftar-seni-cok.html?m=1

Göz-Göz-Göztepe; Efsane Gerçekten Geri Döndü mü?
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/06/guzelyalnn-sar-krmzs-efsane-geri-dondu.html?m=1

Ajax v Man. United; Gençler Kazansın!
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/ajax-v-manunited-gencler-kazansn.html?m=1


17 Yaşında Yorgun Bir Kupa ve "Bir Şaman Ayini" -17 Mayıs 2017"
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2017/05/17-mays-galatasaray-bayram-vs-aldo-poy.html?m=1

Dünyanın Çivisi Çıkmış, Hala mı Futbol? - Futbolun Sihiri - 27 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Hollanda Futbolu ile Hollanda'nın sosyal, politik ve kültürel yapısı arasındaki ilişki -1 Mart 2017-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Radyo Futbolu -11 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Futbol, Pas ve Dil -4 Şubat 2017 -
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Bir “Panzer”in duygusal anları – Bastia Schweinsteiger’in milli takıma vedası -25 Eylül 2016-
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Jan Olde Riekerink- Bir Papatya Falı – 29 Mayıs 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız

Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız