Gelişi öyle tesadüfi ve ani
oldu ki, onu tanımaya fırsat olmadı. Hakkında, dudak bükerek dilden
dile dolaşan tek bilgi “altyapıcı” olduğuydu. Kariyerinin başından itibaren Ajax’ta Akademi Direktörlüğü yapmak az buz bir iş sayılmasa da, yarışmacı teknik
direktörlük mecrasında yetiştiricilikte olduğu kadar başarılı olamadığı da bir
gerçek; Gent ve FC Emmen'de sadece birer sezon süren denemelerde gösterdiği düşük performans rütbesini teknik direktörlükten ikinci adamlığa tenzil etmiş. Önce Porto’da, daha sonra Metallurg Donetsk’te birer sezonluk yardımcı
antrenörlük macerasından sonra 2007 yılında yeniden yetiştiriciliğe ve Ajax Akademi’ye dönmüş. Galatasaray’a
gelmeden önce, U19 ve U20 milli takımlarının başına geçtiği Çin’e düşmüş yolu. Anlaşılan o ki, işinde coğrafi engellere ve pozisyon hiyerarşisine
takılmıyor; star olmaktan ümidini çoktan kesmiş, futbolun teknik kısmıyla ilgili nerede ne iş varsa yapmaya hazır.
..... ve bir gün, belki Çin’de sıkıldığı için,
ama daha çok 11 yaşından beri tanıdığı “oğlu Wesley”in hüküm sürdüğü mekâna gelip onunla buluşmanın cazibesine kapılarak Galatasaray altyapısında buluyor kendisini. Mutlu-mesut işine başlamışken, birden bire her şey ters yüz oluyor;
Denizli gidiyor, “bizim evlatlarımız(!)” Bülent’ler peş peşe refüze ve rencide ediyor yönetimi!
Tam Orhan Atik’le "idare etme" fikrine
alıştırılmışken bir de ne görelim, meğerse (ve ne hikmetse) Pro A lisansı yokmuş
yıllardır alt yapıda görev yapan Atik antrenörümüzün! Biraz ileriyi
görememekten, biraz da “kendi evlatlarının” kaprislerinden çaresizlik tuzağına
düşen yönetim “Ajax’ın altyapıcı evladına” sarılıyor. Sonuçta, Hollandalı Jan Olde, 16 Mart’ta şu talihsiz basın açıklamasıyla başlıyor görevine: “Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı
2015-2016 sezonunun sonuna kadar kulübümüzde görev yapan Jan Olde Riekerink ile
sahaya çıkacaktır”. Garip ama gerçek: basın açıklaması tıpatıp böyle. Anlaşılan, lâyık
görülen görev aslında teknik direktörlük yapmak değil, sadece formalite icabı “takımla sahaya
çıkmak(!)”. Gelmiş geçmiş en en gönülsüz teknik direktör tayin açıklamasıydı bu. Neyse
ki Riekerink Türkçe bilmiyordu!
Kibir, kavga ve çok bilmişliğin hakim olduğu futbol dünyamızı sükuneti, alçak gönüllülüğü ve güler yüzü ile ferahlatan Hollandalı,
“takımıyla sahaya çıkmakla” kalmadı, 17.Türkiye Kupasının sahibi teknik direktör olarak
adını Galatasaray tarihine yazdırdı. Tesadüflerle, çaresizliklerle ve açıkça beyan
edilmiş güven eksikliğiyle başladığı işte Türk teknik direktörlüğünün üç asil figüründen birisi sayılan Denizli'nin yapamadığını yaptı ve en azından hatlar arasında bağlantı kurabilen,
takım halinde defans yapabilen ve en kritik maçta gol yemeden tek gol atıp vaziyeti
kurtarabilen bir takım yaratmayı becerdi. Vaziyeti kurtardı kurtarmasına da, sayılan pozitif özellikleri uzun ince bir yarışta nereye kadar götürür takımı, bunu takımın Sneijder önderliğinde kenetlenerek var olma kavgası verdiği üç aylık performansı baz alarak kestirebilmek çok zor, çünkü terazinin öbür kefesinde uzun yıllar önce denenip vazgeçilmiş bir teknik direktörlük serüveni ve sicile kazınmış başarısızlık öyküleri var. Malum, bu meslekte ışık bir kez sönmeye görsün, bir daha zor yanar. Her halükârda, başkanın ve yönetimin teknik direktör konusunda sezon başından beri bir türlü berraklaşmayan zihnini daha da bulandırdığı ve seçenekleri "Riekerink kalsın mı, altyapıya geri dönsün mü?" olan bir papatya falıyla baş başa bıraktığı da bir gerçek! Bir yanda, üç aylık göreceli bir başarı hikayesi, öbür yanda tescilli bir özgeçmiş zafiyeti. Bir tarafta "evdeki bulgur", diğer tarafta "Dimyat'taki pirinç". Bu arada, uzun vadeli bir planlama tercihinden ziyade, kısa vadeli bir idari zırh olma cazibesiyle öne çıkan "Imparator" da camiadan beklenmedik (aslında beklenmesi gereken) tepkiler alınca, görünürde yeni sezonda da Riekerink'in "takımla birlikte sahaya çıkmasından(!)" başkaca bir alternatif kalmamış görünüyor. Buna rağmen, Mart ayındakine benzer gönülsüz bir açıklamadan bile imtina edilmekte. Son tahlilde, Jan Olde Riekerink takımın başına, sanki yönetimin tasarrufu ile değil de, olayların doğal akışıyla, sessiz sedasız ve kendiliğinden gelecekmiş gibi tuhaf bir görüntü oluşmakta. Bu eğretilik, yeterince handikapa sahip olan bir teknik direktör adayını daha ilk günden sezonu taşıyamayacak derecede kırılganlaştırabilir. Başkan'ın güçlü desteğinin yanı sıra "oğlu Wesley"in elini taşın altına koymasına ve en önemlisi şansa ihtiyacı var Riekerink'in. Dileyelim, 50 yaşından sonra hiç beklemediği bir anda kariyerinin üzerinde dolaşıp durmaya başlayan talih kuşu hep yanında olur, "takımla birlikte sahaya çıktığı" sürece hiç terk etmez onu.
E.Ülgen-29.05.2016
Yazarın diğer yazıları:
E.Ülgen-29.05.2016
Yazarın diğer yazıları:
Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016
Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan
2016
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan
2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/kaleciler-sahalarn-yalnz-ve-tedirgin.html?m=1
Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/sabri-reyizden-vazgecilemez.html?m=1
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde,
üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1