29 Mayıs 2016 Pazar

Jan Olde Riekerink "takımla sahaya çıksın mı, çıkmasın mı?"- Bir Papatya Falı -

     
    Gelişi öyle tesadüfi ve ani oldu ki, onu tanımaya fırsat olmadı. Hakkında, dudak bükerek dilden dile dolaşan tek bilgi “altyapıcı” olduğuydu. Kariyerinin başından itibaren Ajax’ta Akademi Direktörlüğü yapmak az buz bir iş sayılmasa da, yarışmacı teknik direktörlük mecrasında yetiştiricilikte olduğu kadar başarılı olamadığı da bir gerçek; Gent ve FC Emmen'de sadece birer sezon süren denemelerde gösterdiği düşük performans rütbesini teknik direktörlükten ikinci adamlığa tenzil etmiş. Önce Porto’da, daha sonra Metallurg Donetsk’te birer sezonluk yardımcı antrenörlük macerasından sonra 2007 yılında yeniden yetiştiriciliğe ve Ajax Akademi’ye dönmüş. Galatasaray’a gelmeden önce, U19 ve U20 milli takımlarının başına geçtiği Çin’e düşmüş yolu. Anlaşılan o ki, işinde coğrafi engellere ve pozisyon  hiyerarşisine takılmıyor; star olmaktan ümidini çoktan kesmiş, futbolun teknik kısmıyla ilgili nerede ne iş varsa yapmaya hazır.     
     ..... ve bir gün, belki Çin’de sıkıldığı için, ama daha çok 11 yaşından beri tanıdığı “oğlu Wesley”in hüküm sürdüğü mekâna gelip onunla buluşmanın cazibesine kapılarak Galatasaray altyapısında buluyor kendisini. Mutlu-mesut işine başlamışken, birden bire her şey ters yüz oluyor; Denizli gidiyor, “bizim evlatlarımız(!)” Bülent’ler  peş peşe refüze ve rencide ediyor yönetimi! Tam Orhan Atik’le  "idare etme" fikrine alıştırılmışken bir de ne görelim, meğerse (ve ne hikmetse) Pro A lisansı yokmuş yıllardır alt yapıda görev yapan Atik antrenörümüzün! Biraz ileriyi görememekten, biraz da “kendi evlatlarının” kaprislerinden çaresizlik tuzağına düşen yönetim “Ajax’ın altyapıcı evladına” sarılıyor. Sonuçta, Hollandalı Jan Olde, 16 Mart’ta şu talihsiz basın açıklamasıyla başlıyor görevine: “Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı 2015-2016 sezonunun sonuna kadar kulübümüzde görev yapan Jan Olde Riekerink ile sahaya çıkacaktır”. Garip ama gerçek: basın açıklaması tıpatıp böyle. Anlaşılan, lâyık görülen görev aslında teknik direktörlük yapmak değil, sadece formalite icabı “takımla sahaya çıkmak(!)”. Gelmiş geçmiş en en gönülsüz teknik direktör tayin açıklamasıydı bu. Neyse ki Riekerink Türkçe bilmiyordu!
     Kibir, kavga ve çok bilmişliğin hakim olduğu futbol dünyamızı sükuneti, alçak gönüllülüğü ve güler yüzü ile ferahlatan Hollandalı, “takımıyla sahaya çıkmakla” kalmadı, 17.Türkiye Kupasının sahibi teknik direktör olarak adını Galatasaray tarihine yazdırdı. Tesadüflerle, çaresizliklerle ve açıkça beyan edilmiş güven eksikliğiyle başladığı işte Türk teknik direktörlüğünün üç asil figüründen birisi sayılan Denizli'nin yapamadığını yaptı ve en azından hatlar arasında bağlantı kurabilen, takım halinde defans yapabilen ve en kritik maçta gol yemeden tek gol atıp vaziyeti kurtarabilen bir takım yaratmayı becerdi. Vaziyeti kurtardı kurtarmasına da, sayılan pozitif özellikleri uzun ince bir yarışta nereye kadar götürür takımı, bunu takımın  Sneijder önderliğinde kenetlenerek var olma kavgası verdiği üç aylık performansı baz alarak kestirebilmek çok zor, çünkü terazinin öbür kefesinde uzun yıllar önce denenip vazgeçilmiş bir teknik direktörlük serüveni ve sicile kazınmış başarısızlık öyküleri var. Malum, bu meslekte ışık bir kez sönmeye görsün, bir daha zor yanar. Her halükârda, başkanın ve yönetimin teknik direktör konusunda sezon başından beri bir türlü berraklaşmayan zihnini daha da bulandırdığı ve seçenekleri "Riekerink kalsın mı, altyapıya geri dönsün mü?" olan bir papatya falıyla baş başa bıraktığı da bir gerçek! Bir yanda, üç aylık göreceli bir başarı hikayesi, öbür yanda tescilli bir özgeçmiş zafiyeti. Bir tarafta "evdeki bulgur", diğer tarafta "Dimyat'taki pirinç". Bu arada, uzun vadeli bir planlama tercihinden ziyade, kısa vadeli bir idari zırh olma cazibesiyle öne çıkan "Imparator" da camiadan beklenmedik (aslında beklenmesi gereken) tepkiler alınca, görünürde yeni sezonda da Riekerink'in "takımla birlikte sahaya çıkmasından(!)" başkaca bir alternatif kalmamış görünüyor. Buna rağmen, Mart ayındakine benzer gönülsüz bir açıklamadan bile imtina edilmekte. Son tahlilde, Jan Olde Riekerink takımın başına, sanki yönetimin tasarrufu ile değil de, olayların doğal akışıyla, sessiz sedasız ve kendiliğinden gelecekmiş gibi tuhaf bir görüntü oluşmakta. Bu eğretilik, yeterince handikapa sahip olan bir teknik direktör adayını daha ilk günden sezonu taşıyamayacak derecede kırılganlaştırabilir. Başkan'ın güçlü desteğinin yanı sıra "oğlu Wesley"in elini taşın altına koymasına ve en önemlisi şansa ihtiyacı var Riekerink'in. Dileyelim, 50 yaşından sonra hiç beklemediği bir anda kariyerinin üzerinde dolaşıp durmaya başlayan talih kuşu hep yanında olur, "takımla birlikte sahaya çıktığı" sürece hiç terk etmez onu. 
E.Ülgen-29.05.2016
Yazarın diğer yazıları:
Zafere Giden Yol – Bir Ergin Ataman Analizi- 28 Nisan 2016

Müstesna Bir Kaptan- Cüneyt Tanman- O yancı olamaz!- 9 Nisan 2016
Kaleciler- Sahaların yalnız ve tedirgin panterleri – 9 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/kaleciler-sahalarn-yalnz-ve-tedirgin.html?m=1
Sabri “Reyiz”den vazgeçilemez- 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/sabri-reyizden-vazgecilemez.html?m=1
Taraftar ve futbolsever olmak- “açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan” – 8 Nisan 2016
https://futboltabirleri.blogspot.com.tr/2016/04/taraftar-ve-futbolsever-olmak.html?m=1